ÖZEL GÜVENLİK BÖLGESİ ŞERHİNİN, TAŞINMAZIN TASARRUF EHLİYETİNİ KISITLADIĞI VE TAZMİNAT GEREKTİRDİĞİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
GENEL KURUL
KARAR
CEMAL TAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/3316)
Karar Tarihi: 29/12/2020
R.G. Tarih ve Sayı: 10/2/2021-31391
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
2
GENEL KURUL
KARAR
Başkan : Zühtü ARSLAN
Başkanvekili : Hasan Tahsin GÖKCAN
Başkanvekili : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
Basri BAĞCI
Raportör : Olcay ÖZCAN
Başvurucular : 1. Cemal TAŞ
2. Tenzile TAŞ
3. Leyla TAŞ
Başvurucular Vekili : Av. İlyas SOLAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazların tapu kaydına askerî güvenlik bölgesi şerhi konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
3
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
7. İkinci Bölüm tarafından 15/9/2020 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği
itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca
Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Batman'da ikamet etmektedir.
10. Batman Tapu Müdürlüğünden gönderilen belge ve kayıtlara göre Batman'ın,
İluh köyünde bulunan tarla vasıflı 9.120 m² yüz ölçüme sahip 101 parsel, 16.200 m² yüz
ölçüme sahip 102 parsel, 5.056 m² yüz ölçüme sahip 12587 parsel ve 7.310 m² yüz ölçüme
sahip 12589 parsel sayılı taşınmazlarda başvurucuların murisi H.S.nin hisseli olarak malik
olduğu, H.S.nin 101 ve 102 parsel sayılı taşınmazları 1974 yılında, 12587 ve 12589 parsel
sayılı taşınmazları ise 1984 yılında edindiği anlaşılmıştır. Ayrıca taşınmazlardaki bir kısım
hisse başvurucu Cemal Taş tarafından 1988 yılında satış yoluyla devralınmıştır.
11. Batman Hava Meydan Komutanlığı birlik fens teline bitişik konumda oldukları
ve askerî güvenlik sahası (bölgesi) içinde kaldıkları gerekçesiyle bu taşınmazlar üzerine
12/6/1995 tarihinde askerî güvenlik bölgesi şerhi konulmuştur.
12. Başvurucuların murisi H.S. 18/7/1996 tarihinde vefat etmiş ve geriye mirasçıları
olarak başvurucular kalmıştır.
13. Batman Tapu Müdürlüğünün 1/2/2008 tarihli işlemi ile muris adına kayıtlı
hisseler başvuruculara intikal ettirilmiştir. Başvurucu Cemal Taş'ın satış yoluyla devraldığı
hisse ile miras yoluyla intikal eden hisseleri birleştirilmiştir.
14. Başvurucular, Millî Savunma Bakanlığına (İdare) gönderdikleri Batman 1.
Noterliğinin 15/1/2009 tarihli ihtarnamesi ile anılan taşınmazlara imar izni verilmediği
gerekçesiyle taşınmazların üzerindeki askerî güvenlik bölgesi şerhinin kaldırılması veya
taşınmazın kamulaştırılması talebinde bulunmuştur.
15. Başvurucuların talebini değerlendiren Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet
Komutanlığının (Hava Kuvvet Komutanlığı) 2/3/2009 tarihli cevabında; taşınmazların hâlen
maliklerinin tasarrufu altında tarım amaçlı olarak kullanıldığı, herhangi bir kısıtlamanın söz
konusu olmadığı, bu nedenle taşınmazlar üzerinde bulunan askerî güvenlik bölgesi şerhinin
kaldırılmayacağı ve kamulaştırmaya gerek duyulmadığı ifade edilmiştir.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
4
16. Başvurucuların Batman Valiliğine aynı yönde yaptıkları 18/5/2009 tarihli
başvuruya Hava Kuvvet Komutanlığı 3/7/2009 tarihinde cevap vermiş ve 2/3/2009 tarihli
cevabını aynen tekrar etmiştir.
17. Başvurucular 3/7/2009 tarihli işlemin iptali istemiyle İdare aleyhine 30/9/2009
tarihinde Batman İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır.
18. Yargılama sırasında yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda
özetle;
i. Taşınmazların Batman Hava Meydan Komutanlığı tel örgüsüne bitişik,
Batman-Diyarbakır yoluna 500 metre ve bu yol üzerindeki binalara 400 metre,
askerî havaalanı lojmanlarına 300 metre, uçak pistine 750 metre ve uçaksavar
bataryalarına 80 metre mesafede olduğu, başvurucuların taşınmazları hâlen tarımsal
faaliyette kullandıkları ifade edilmiştir.
ii. Taşınmazların konumu dikkate alındığında askerî güvenlik bölgesi şerhinin
kaldırılarak imara açılması ve bina inşası hâlinde havaalanındaki insansız hava
araçlarının ve diğer uçakların iniş ve kalkışlarının, askerî personelin nöbet
noktalarının ve nöbet değişim saatlerinin, askerî personelin servis araçlarının ve
diğer askerî araçların geliş ve gidişleri ile diğer faaliyetlerinin, askerî personelin
eğitim, atış, tatbikat ve diğer faaliyetlerinin kolay bir şekilde takip edilebileceği
vurgulanmıştır. Ayrıca taşınmazların 80 metre uzağında bulunan uçaksavar
mevzilerinin güvenlik ve etkinliğinin tehlikeye düşebileceğine, askerî güvenlik
bölgesinin fotoğraf ve filmlerinin çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması
gibi faaliyetlerin kolaylaşabileceğine işaret edilmiştir.
iii. Terörle mücadelenin yoğun olarak yaşandığı Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde yer alan taşınmazların üzerine askerî güvenlik bölgesi şerhi
konulmamasının askerî faaliyetler açısından güvenlik zafiyeti oluşturacağı
belirtilmiştir.
iv. Sonuç olarak başvurucuların taşınmazları üzerine askerî güvenlik bölgesi
şerhi konulması için 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve
Güvenlik Bölgeleri Kanunu ile bu Kanun uyarınca çıkarılan 30/4/1983 tarihli ve
18033 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Yönetmeliği'nde (Yönetmelik) aranan şartların oluştuğu ifade edilmiştir.
19. İdare Mahkemesi 1/4/2016 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi
özetle şöyledir:
i. Taşınmazların Batman Hava Meydan Komutanlığının tel örgüsüne bitişik
surette sınır olduğu ve ayrıca askerî havaalanı lojmanlarına 300 metre mesafede
bulunduğu görülmektedir. Bahse konu taşınmazlar üzerindeki askerî güvenlik
bölgesi şerhinin kaldırılması ve taşınmazların imara açılması durumunda inşa
edilecek binalar ve çevresinden askerî faaliyet ile hareketliliğin kolayca takip altına
alınabileceği sonucuna varılmıştır.
ii. Bu nedenle taşınmazların üzerindeki askerî güvenlik bölgesi şerhinin
kaldırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde kamu
yararı ve askerî hizmetin gereklilikleri yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
5
20. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan incelemede
Batman İdare Mahkemesinin 1/4/2016 tarihli kararının başvurucular tarafından 28/6/2016
tarihinde temyiz edildiği ancak temyiz isteminin sonuçlanmadığı anlaşılmıştır.
21. Başvurucular iptal davası açtıktan sonra taşınmazlarında meydana gelen değer
kaybının tespiti için 18/10/2012 tarihinde Batman Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuş ve
delil tespiti yapılmasını istemiştir. Yapılan tespit sonrası düzenlenen 13/10/2012 tarihli
bilirkişi raporu özetle şöyledir:
i. Şehir yapılaşması askerî güvenlik sınırına kadar gelmiştir. Ancak askerî
güvenlik sınırında belediye imar planı kesildiğinden inşaat yapılaşması söz konusu
değildir. Askerî güvenlik sahasında olduğu hâlde taşınmaza komşu parsele Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı tarafından beş katlı askerî lojmanlar yapılmıştır. Dava
konusu taşınmazlardan daha uzak olan bölgelerde de şehir planı yapılmış ve yedi
sekiz katlı binalar inşa edilmiştir. Dava konusu taşınmazlar imara açılmadığı için
üzerinde tarım yapılmaktadır. Taşınmazlarda mısır ekildiğine dair belirtiler tespit
edilmiştir. Dava konusu taşınmazlar şehrin son on yıldır en hızlı geliştiği ve modern
konutların bulunduğu bölgesindedir. Batman Üniversitesi, otobüs terminali, alışveriş
merkezleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi birçok kamu kuruluşunun binası
bu bölgede inşa edilmiştir. Dava konusu taşınmazlar ile yapılaşma arasındaki boşluk
askerî güvenlik bölgesi olması nedeniyle yapılaşmaya açılmamıştır.
ii. Askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle başvurucuların taşınmazlarında
değer kaybı olduğu açıktır. Aynı bölgede imara açılmış olan taşınmazlar %30 kat
karşılığında müteahhide verilebilmektedir. Batman-Silvan kara yolu üzerinde
bulunan Tilmerç köyünde kâin 6 No.lu emsal parselin metrekaresi 8/12/2011
tarihinde 851,69 TL bedel ile satılmıştır. Emsal taşınmazın tespit davası tarihine
uyarlandığında metrekare değeri 862,29 TL etmektedir. Söz konusu taşınmaz
başvuruculara ait taşınmazlardan ana yol üzerinde olması nedeniyle konum itibarıyla
daha değerlidir.
iii. Başvuru konusu taşınmazlar, sadece tarım yapıldığından en fazla 40 TL/m²
etmektedir. İmara ve yapılaşmaya açılan en yakın bölgedeki taşınmazların değeri ise
en az 200 TL/m²dir. İmara açılması hâlinde kat adedine göre fiyat daha da
artabilmektedir. Dolayısıyla başvurucuların taşınmazlarındaki değer kaybı en az 160
TL/m²dir. Başvurucuların her dört taşınmazdaki toplam hissesi dikkate alındığında
toplam zarar 160 TL/m² x 7.223,15 m²=1.155.704 TL etmektedir.
22. Bireysel başvuru dosyası içinde sunulan ve C. Yapı Tasarım Ltd. Şti. tarafından
Belediyeye yazılan 26/8/2015 tarihli dilekçede, başvurucuların taşınmazlarının da aralarında
bulunduğu toplam on dört taşınmaz üzerine 9,50 metre yüksekliğinde site yapılması için izin
verilmesi talep edilmiştir. Belediye, müracaatın değerlendirilmesi için talebi Hava Kuvvetleri
Komutanlığı Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanlığına göndermiştir. Bu
yazıya verilen cevabın ilgili kısmı şöyledir:
"...Bu kapsamda yapılması istenen sitenin 14 üncü ...Üs K.lığının gizliliği, güvenliği,
savunulması ve harekatına karşı tendit teşkil edebileceği ve aynı zamanda söz konusu bölgede
bulunan mevzinin atış kavsinde bulunduğu ve 9.50 m. yüksekliğindeki binanın atış kavsini
yükseklik olarak etkileyeceği, mevziden yapılan atışlarda ortaya çıkan ses ve blast etkisinin
yapılması düşünülen siteye zarar verebileceği tespit edilmiştir.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
6
Sonuç olarak söz konusu parseller üzerine yapılması istenen site için imar planı
çalışması ve sonrasındaki inşaat faaliyetlerinin yapılmasının uygun olmayacağı
değerlendirilmektedir..."
23. Başvurucular, şerh nedeniyle taşınmazların imar sınırı içine alınamadığı ve
şerhin kaldırılması için yapılan başvuruların neticesiz kaldığı gerekçesiyle delil tespiti
dosyasında değer kaybı olarak belirlenen 1.155.704 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte
İdareden tazmini istemiyle 25/3/2013 tarihinde İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
24. İdare Mahkemesi 16/7/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi
özetle şöyledir:
i. Taşınmazlar tapu kayıtlarına göre tarla vasıflıdır. Başvurucular 2565 sayılı
Kanun ve bu kanun uyarınca çıkarılan Yönetmelik uyarınca taşınmazlarda zirai
faaliyetlerini, meslek ve sanatlarını serbestçe yapabilecektir. Başvuruculara
taşınmazlarını bölgede oturan Türk vatandaşlarına satma ve kiraya verme
konusunda da herhangi bir kısıtlama getirilmediği açıktır.
ii. Bu durumda askerî güvenlik bölgesi içine alınan taşınmazların değerinin ne
şekilde düştüğü başvurucular tarafından açıkça ortaya konulamamıştır. Tapu
kayıtlarında tarla olarak yer alan ve üzerinde zirai faaliyete serbestçe devam
edilebilen taşınmazların değerindeki düşüklük ancak taşınmazın emsallerine göre
daha düşük değerde alınıp satılması durumunda ortaya çıkabilecektir. Henüz
gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan zararların davalı idarelerce
tazminine olanak bulunmamaktadır.
iii. Öte yandan askerî güvenlik bölgesi içinde kalan taşınmazların
kamulaştırılması zorunlu olmadığından kamulaştırılmaması nedeniyle bir zararın
doğduğundan söz edilmesi mümkün değildir.
25. İdare Mahkemesi kararını temyizen inceleyen Danıştay Onuncu Dairesinin
(Danıştay Dairesi) 14/10/2015 tarihli kararında yer alan Tetkik Hâkimi görüşünde İdare
tarafından dosyaya sunulan belgelere dayalı olarak şu açıklamaların bulunduğu
görülmektedir:
"Olayda, 2565 sayılı Kanun uyarınca söz konusu taşınmazların bulunduğu alanın
Genelkurmay Başkanlığı tarafından askeri güvenlik bölgesi olarak belirlendiği ve bu durumun
tapu idaresince şerh edilerek davacıya bildirildiği, davalı idare savunmasında belirtildiği
üzere anılan parsellerin uçaksavar mevziilerinin atış kavsinde ve etkili menzilinde kaldığı, söz
konusu alanda yer alan şerhlerin kaldırılarak anılan bölgenin yapılaşmaya açılması halinde
mevcut sistemlerin radar görüşünü olumsuz yönde etkileyerek olası bir harp durumunda
düşman hava hedeflerinin uzaktan karşılanmasına ve dengeli hava savunması yapılmasına
mani olabileceği, ayrıca mevcut alanın imara açılması durumunda insanların yaşam alanı
haline gelebileceğinden ve burada yaşayan insanların uçaksavar mevziilerinde her üç ayda
bir yapılması gereken dönem sonu top atışlarında meydana gelecek patlama ve basınçtan
fiziksel ve ruhsal yönden olumsuz etkilenebileceğinin değerlendirildiği, bu kapsamda hava
savunma faaliyetinin olumsuz etkilenmemesi, etkili bir hava savunması yapılabilmesi ve
ortaya çıkabilecek her türlü olumsuzluğun önlenebilmesi açısından mevcut bölgenin imara
açılabilmesi veya bölgede herhangi bir bina, ev, işyeri vb. yapıların yapılmamasının uygun
bulunmadığının ifade edildiği görülmektedir. Anılan bölgenin Milli Savunma Bakanlığınca
stratejik önem arz ettiği ancak aradan geçen yirmi yıllık sürede kamulaştırma işlemi
yapılmadığı, ne zaman yapılacağının da belli olmadığı, güvenlik şerhi açısından da geleceğe
yönelik bu belirsizliğin devam ettiği açıktır."
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
7
26. Karar Danıştay Dairesi tarafından 14/10/2015 tarihinde oyçokluğu ile
onanmıştır. Karşıoy yazısı şöyledir:
"Uyuşmazlık davacıların maliki olduğu taşınmazın 'askeri güvenlik bölgesi' şerhi
konulması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi zararın tazmini isteminden
kaynaklanmaktadır.
Bakılan davada; davacılar taşınmazına 2565 sayılı Kanun uyarınca 'askeri güvenlik
bölgesi' şerhi konulduğu ihtilafsızdır. Bu itibarla; söz konusu taşınmazın ekonomik
değerinde anılan şerh öncesi ve sonrası durum arasında farklılık olup - olmadığının,
konunun uzmanı bilirkişiler marifetiyle yerinde incelendikten sonra ulaşılacak bilimsel
sonuçlara göre, varsa zararın idari sorumluluk/tazminat şartları yönünden
değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerekirken; temyize konu idare mahkemesince
davanın reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık bulunmamakta olup; anılan mahkeme
kararının belirtilen gerekçeyle bozulması gerekirken aksi yöndeki Daire Kararına
katılmıyorum."
27. Nihai karar başvuruculara 21/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucular 17/2/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
29. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Mülkiyet hakkının
içeriği" kenar başlıklı 683. maddesi şöyledir:
"Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği
gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası
açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir."
30. 2565 sayılı Kanun’un "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı;
a) Yurt savunması bakımından hayati önemi haiz askeri tesisler ve bölgeler ile
sınırların, güvenlik ve gizliliğini sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve
havalarında; kara, deniz ve hava askeri yasak bölgelerinin,
b) Yurt savunması veya yurt ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunan veya kısmen
dahi tahripleri veya devamlı olarak ya da geçici bir zaman için faaliyetten alıkonulmaları
halinde milli güvenlik veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek;
diğer askeri tesis ve bölgeler ile kamu veya özel kuruluşlara ait her türlü yer ve tesislerin
etrafında güvenlik bölgelerinin,
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
8
Kurulması, kaldırılması ve gerektiğinde genişletilmesine ilişkin esas ve yöntemlerin
düzenlenmesidir."
31. 2565 sayılı Kanun’un "Özel ve askeri güvenlik bölgeleri" kenar başlıklı 20.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:
"b) Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen Silahlı
Kuvvetlere ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü
tesislerinin, her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına
tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan
tesisler ve atış poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla
dörtyüz metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesi ile tespit edilecek askeri güvenlik
bölgeleri Genelkurmay Başkanlığınca tesis edilebilir. Bu bölgelerin çevresinin
işaretlenmesine ilişkin esaslar yönetmelikte gösterilir."
32. 2565 sayılı Kanun’un "Güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslar" kenar
başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Güvenlik bölgelerinde aşağıdaki esaslar uygulanır:
a) Bölge içindeki gerçek ve tüzelkişilere ait mallar kamulaştırılabilir.
...
d) Bu bölgelerin güvenliğinin sağlanması, bölgeye giriş ve kamulaştırılmayan taşınmaz
mallardan yararlanma esasları yönetmelikte gösterilir. 22/7/1981 tarih ve 2495 sayılı Bazı
Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun
hükümleri saklıdır.
e) (Ek: 26/2/2008-5740/1 md.) Askeri güvenlik bölgesi olarak tespit edilen, Türk Silâhlı
Kuvvetlerine ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah gibi tesislerin, fotoğraf ve filminin
çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi
faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak, bozacak ve
açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş olanlar ile ilgili birlik
komutanlığı tarafından izin verilmiş olanlar dışındakilere yasaktır.
f) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/46 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/43 md.) Güvenlik
bölgelerinin dış sınırlarından itibaren ikiyüz metreye kadar olan bölgelerde hangi tür zirai
ürünün yetiştirileceğine mahalli mülki amirler tarafından karar verilebilir."
33. Yönetmelik'in "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
7) Güvenlik Bölgeleri
...
B - Askeri Güvenlik Bölgeleri
a) Daimi Askeri Güvenlik Bölgeleri:
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
9
Birinci derece kara ve deniz yasak bölgesi olarak ilan edilmeyen silahlı kuvvetlere ait
kışla, kıta, karargah, kurum ve ordugah ve tesisler ile sualtı ve suüstü tesislerinin her türlü
patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerin konmasına tahsis edilmiş sabit ve
seyyar depo ve cephaneliklerle, bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesisler ve atış
poligonlarının çevresinde; bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla dörtyüz metreye
kadar geçen noktaların birleştirilmesi ile tesbit edilen alanlar ile (ŞEKİL - 9)
..."
34. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslar" kenar
başlıklı 22. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"1) Bölge içindeki gerçek ve tüzel kişilere ait mallar kamulaştırılabilir."
35. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinin arazide işaretlenmesi"
kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
2) Kamulaştırma yapılmayan güvenlik bölgelerinin çevresi:
A- Arazide işaretlenmez,
B- Bu bölgelerdeki kamulaştırma yapılmayan taşınmaz malların tapu kaydına,
taşınmazın güvenlik bölgesi içinde olduğu işletilir ve taşınmaz mal sahiplerine gerekli
tebligat yapılır. Varsa imar planlarında güvenlik bölgeleri belirtilir.
..."
36. Yönetmelik'in "Askeri ve özel güvenlik bölgelerinde kamulaştırılmayan
mallardan yararlanma esasları" kenar başlıklı 24. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1) Bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmayan malların maliklerinin ve diğer Türk
Vatandaşlarının bölgede oturmaları zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını icra etmeleri
serbesttir. Ancak bölgede oturanlar dışındaki Türk Vatandaşlarının bölgede oturmaları,
zirai faaliyetlerini meslek ve sanatlarını icra etmeleri;
A - Askeri Güvenlik Bölgelerinde; yetkili komutanlığın isteği üzerine Genelkurmay
Başkanlığının uygun görmesi halinde, Milli Savunma Bakanlığının,
...
Teklifi ile alınacak Bakanlar Kurulu Kararı ile sınırlandırılabilir.
...
(Değişik ikinci paragraf: 30/9/2014-2014/6845 K.) Askeri güvenlik bölgelerindeki
kamulaştırılmayan mallar yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere satılamaz, devredilemez
ve kiralanamaz. Özel güvenlik bölgelerinde bulunan taşınmazlar yabancı ülkelerde kendi
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri dışındaki yabancı tüzel
kişilere satılamaz, devredilemez ve kiralanamaz. Bu taşınmazların yabancı uyruklu gerçek
kişilere satılması, devredilmesi ve kiralanması taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine
tabidir. Valilik iznine tabi hususlar, 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesinin
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
10
uygulanmasına ilişkin yönetmelik gereğince oluşturulan komisyon tarafından taşınmaz
edinimi ya da kiralamanın ülke güvenliğine uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır.
2) Bu mallar üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, orman yetiştirme veya kesmek gibi
hususlar 9 uncu maddenin 8, 9 ve 10 uncu bendleri hükümlerine tabidir. Özel güvenlik
bölgelerinde 9 uncu maddenin 8 inci bendinde sözü edilen yetkili komutanlık, bu bölgeler
içinde yetkili makamdır.
3) Bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmasına gerek duyulmayan mallar, yetkili
komutanlık veya yetkili makam tarafından tespit edilir.''
37. Yönetmelik'in "İkinci derece kara askeri yasak bölgelerinde uygulanacak
esaslar" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
8) Bölgenin savunma gücü ve gizliliğini ihlal etmemek şartiyle taşınmaz mallar
üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, orman yetiştirmek veya kesmek, bataklık kurmak veya
kurutmak gibi hususlar kendi özel kanunlarına göre ilgili mercilerce izin ve ruhsat
verilmeden önce, bölgenin savunma gücü ve gizliliği yönünden yetkili komutanlığın da
izninin alınması zorunludur. Dilek sahibi dilekçesinde yapacağı işin mahiyetini detaylı
olarak ifade ederek konuya ait belge ve planlardan tasdikli birer suretini vermek
zorundadır. Yetkili komutanlık bu istemi kabule değer görmediği takdirde red sebebini
gerekçesiyle birlikte yazılı olarak ilgili merci kanalı ile dilekçe sahibine bildirir. İtiraz
vukuunda konu bir kerede Genelkurmay Başkanlığınca tetkik edilerek sonuçlandırılır.
9) İzin ve ruhsata tabi olmayan mahal veya işler ile bu şekilde başlatılmış olan işlerde
yapılacak tadilat istekleri hakkında da yukarıdaki fıkra esasları uygulanır. Ancak müracaat
doğrudan doğruya yetkili komutanlığa yapılır.
10) Yetkili komutanlıkça izin verilmeyen veya komutanlıkça kabul edilen şartlara
uymayan her türlü inşaat ve eylemler durdurulur.
Böyle yapılar, yetkili komutanlığın tayin ve tebliğ edeceği süre içinde sahipleri
tarafından yıktırılır.
Süresi içinde yıkılmaması halinde yetkili komutanlığın istemi üzerine mahalli mülki
idare amirliğince başkaca bir işlem ve karara gerek kalmadan yıktırılır ve masrafı
sahiplerinden alınır.
...''
2. Yargı Kararı
38. Danıştay Altıncı Dairesinin 9/1/2017 tarihli ve E.2014/7479, K.2017/8 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
''...
Dava, mülkiyeti davacıya ait Çanakkale İli, ... İlçesi, ... Mahallesi, .. Mevkii, ... ada, ...
parsel sayılı taşınmaza günübirlik turistik tesis kurulabilmesi için inşaat izni verilmesi
isteminin Genelkurmay Başkanlığının ... tarihli kararı ile Askeri Güvenlik Bölgesi olarak
ilan edilen alanda kalması ve tapuya bu yönde şerh verilmesi nedeniyle reddi üzerine;
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
11
kendisine inşaat izni verilmemesi ve taşınmazını günübirlik tesis alanı olarak
kullanamaması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 50.000,00.-TL zararın tazmini istemiyle
açılmış; İdare Mahkemesince, Danıştay Altıncı Dairesinin 22.1.2011 tarihli, E:2009/9102,
K:2011/4660 sayılı bozma kararına uyularak, davacının 04/06/2008 tarihli başvurusunun
cevap verilmemek suretiyle zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın
Mahkemenin 20.01.2012 tarihli, E:2011/118, K:2012/48 sayılı kararı ile reddine karar
verildiği, hukuka aykırı bulunmayan işlem nedeniyle davacının maddi zarara uğradığını
kabule olanak bulunmadığı, diğer yandan, davacı tarafından, dava dilekçesinde, taşınmazını
günübirlik turistik tesis yaparak işletemediğinden bahisle zarara uğradığı iddia edilmekte
ise de, söz konusu taşınmaza günübirlik turistik tesis yapılarak işletilememesinin
gerçekleşmiş bir zarar olduğunu da kabule imkan bulunmadığı, uğranıldığı ileri sürülen
zararın elde edilmesi kesin olan gelirden yoksunluk mahiyetinde bulunmadığı gerekçesiyle
reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
...
2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 7.maddesinin 2.
fıkrasında, kara sınır hattı boyunca ve kıyılarda tesis edilen birinci derece kara askeri yasak
bölgelerinde kamulaştırma yapılmasının zorunlu olmadığı, 3.fıkrasında, 2'nci fıkra
hükümlerine göre kamulaştırılmayan taşınmaz mallardan yerli halkın yararlanmasına
ilişkin esaslar ile birinci derece kara askeri yasak bölgelerinin, bölge içindeki geçiş
yollarının güvenliğinin sağlanması ve bölgeye girme yasağı ile ilgili diğer esasların
yönetmelikle tespit edileceği, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin
24.maddesinde, bu bölgeler içinde kalan ve kamulaştırılmayan malların maliklerinin ve
diğer Türk vatandaşlarının bölgede oturmaları, zirai faaliyetleri, meslek ve sanatlarını icra
etmelerinin serbest olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu taşınmazın, tapuya verilen askeri güvenlik bölgesi şerhi
nedeniyle kısıtlı olduğu, davacının taşınmazın günübirlik turistik tesis inşaatı yaparak
işletememesinden kaynaklı zararının henüz gerçekleşmemiş, muhtemel bir zarar olduğundan
tazmin edilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, davacının, mülkiyet hakkını
2565 sayılı Kanun ve Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yönetmeliğinin
24.maddesi uyarınca, taşınmazının özel askeri güvenlik bölgesi olarak belirlenmesi
nedeniyle kullanamadığı da kuşkusuzdur. Taşınmazın bir kamu hizmeti nedeniyle
kullanılmasından doğan olumsuz durumun taşınmazı dolaylı ya da doğrudan kullanan
idarece giderilmesi gerekmektedir. Davacının dilekçesinde taşınmazını kullanamaması
nedeniyle de maddi zararının olduğu ifade edilmiş olup, davalı idareye en son başvuru
yapılan 4.06.2008 tarihinden bakılan davanın açıldığı tarihe kadar olan dönemde
(24.02.2009) davacının taşınmazını kullanamaması sebebiyle (mevcut haliyle kiraya vermesi
halinde getireceği gelir mahrumiyeti vb.) uğradığı zararın taşınmazın mevcut niteliği
gözetilerek keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit edilerek yeniden bir karar
verilmesi gerekmektedir.
...''
B. Uluslararası Hukuk
39. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün
"Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme
hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve
uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
12
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak
kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının
ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları
hakka halel getirmez."
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün
1. maddesinin -özünde- mülkiyet hakkını güvence altına aldığını kabul etmektedir. AİHM'e
göre bu madde üç belirgin kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci
paragrafının birinci cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin
dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın bulunduğu birinci
paragrafın ikinci cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı içerir ve bunu bazı koşullara
bağlar. İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına
kullanılmasını kontrolünü veya vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine
getirilmesini sağlama yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç [GK], B. No:
7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç kural birbiriyle bağlantılı olup ikinci ve
üçüncü kuralların genel nitelikli birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiği AİHM
tarafından ifade edilmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79
21/2/1986, § 37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9006/80 ... 8/7/1986, §
106).
41. AİHM, taşınmazın imar planında kamu hizmetine ayrılmasının ve bu çerçevede
kamu makamlarının süre sınırlaması olmaksızın herhangi bir zamanda taşınmazı
kamulaştırmaya yetkili olmalarının mülkiyet hakkının kullanımını belirsiz ve kullanılamaz
hâle getireceğini vurgulamıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, § 60; Hakan Arı/Türkiye, B. No:
13331/07, 11/1/2011, § 35).
42. Sporrong ve Lönnroth/İsveç kararına konu olayda başvurucuların
taşınmazlarının imar planı çerçevesinde kamulaştırılması öngörülerek on iki ve yirmi beş yıl
süren inşaat yasakları uygulanmıştır. AİHM; bu taşınmazlar henüz kamulaştırılmadığından
mülkten yoksun bırakmanın söz konusu olmadığını, gerçek anlamda bir kamulaştırmanın
olmadığı, dolayısıyla mülkiyetin devredilmediği bu gibi durumlarda görünenin arkasına
bakılması ve şikâyet edilen hususta gerçek durumun ne olduğunun araştırılması gerektiğini
belirtmiştir. AİHM bu bağlamda getirilen kamulaştırma tedbirlerinin taşınmazlar üzerindeki
sınırlandırıcı etkilerinden söz etmiş ve bu tedbirlerin taşınmazların değerinde olumsuz etkiye
yol açtığını, başvurucuların taşınmazlarından dilediği gibi yararlanmalarının veya
taşınmazları kullanmalarının önemli ölçüde kısıtlandığını vurgulamıştır. AİHM bu gibi
kamulaştırma izinlerinin genel kamulaştırma sürecinin ilk aşaması olması nedeniyle kontrol
amacı da gütmediğini belirterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesine ilişkin
birinci kural çerçevesinde incelemiştir. AİHM sonuç olarak kamulaştırma tedbirlerinin
uygulandığı sürenin uzunluğu ve bu süre içinde getirilen kısıtlamalar nedeniyle başvuruculara
şahsi olarak aşırı bir külfet yüklendiği kanaatiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
ölçülü olmadığı sonucuna varmıştır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, §§ 56-74).
43. AİHM, imar planının hukuka aykırılığından değil de bu planın herhangi bir
tazmin olmaksızın taşınmaz üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaların sonuçlarından
şikâyetçi olunması durumunda imar planının iptali istemiyle açılacak davanın tüketilmesi
gerekli bir hukuk yolu olmadığını belirtmiştir (Rossitto/İtalya, B. No: 7977/03, 26/5/2009, §
19; Ayangil ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33294/03, 6/12/2011, § 30). AİHM kararlarında, bu
tür şikâyetler bakımından söz konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını
sağlayan mevcut ve yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiği kabul edilmektedir
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
13
(Gülizar Öz/Türkiye (k.k.), B. No: 40687/98, 1/7/2004; Pınar Güngör/Türkiye (k.k.), B. No:
46745/99, 6/3/2007; Rabia Tan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 8095/02, 31/1/2008, §§ 37-41;
Remzi Tekin Bozkurt/Türkiye (k.k.), B. No: 38045/05, 2/3/2010).
44. Köktepe/Türkiye (B. No: 35785/03, 22/7/2008) kararında, taşınmazın tapu
kaydına konulan şerhin mülkiyet hakkına etkisi ayrıntılı olarak tartışılmıştır. AİHM; derece
mahkemelerinin anayasal gerekçelerle başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit
getirdiğini, bu mahrumiyetin doğanın ve çevrenin korunması şeklindeki kamu yararına dayalı
meşru bir amacının bulunduğunu, dolayısıyla hukuka aykırı ve keyfî hiçbir işlem
bulunmadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte AİHM, başvurucunun taşınmazı 1993 yılında
iyi niyetle edindiğini vurgulayarak mülkiyet hakkına yapılan bu müdahaleye karşın iç
hukukta etkin bir tazminat yolunun mevcut olmadığını belirtmiştir. AİHM, başvurucunun
mülkiyet hakkından yararlanması engellendiği hâlde bir tazminat ödenmemiş olması
nedeniyle kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri
arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun şahsi
olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Köktepe/Türkiye, §§ 67-93).
45. Kutlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11, 13/12/2016) kararına konu olayda
ise başvurucuların taşınmazlarından 81 ada 44 parsel sayılı taşınmaz baraj inşaatı kapsamında
su rezervuarının etrafında kısa mesafeli koruma alanında, 84 ada 72 ve 76 parsel sayılı
taşınmazlar ise mutlak koruma alanında yer almaktadır. Mutlak koruma alanında her türlü
inşaat ve tarımsal faaliyet yasaklanmış iken kısa mesafeli koruma alanında -her türlü inşaat
yasak olmakla birlikte- suni gübre veya kimyasal ürünler kullanmamak şartıyla ve yetkili
bakanlığın izniyle tarımsal faaliyet yapılabilmektedir. Başvurucuların açtığı tazminat
davasında asliye hukuk mahkemesince söz konusu taşınmazlara ulaşımın ve tarım yapmanın
eskisinden daha güç olduğu belirtilmiş ve taşınmazın değer kaybettiği kabul edilerek tazminat
ödenmesine karar verilmiştir. AİHM mutlak koruma alanındaki taşınmazlar yönünden
kamulaştırma zorunluluğuna işaret ederek mülklerin tam değerine uygun bir tazminat
ödenmediği için müdahalenin ölçülü olmadığına karar vermiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye,
§§ 53-61). AİHM bunun yanında kısa mesafeli koruma alanındaki taşınmaz yönünden zirai
bir kullanıma izin verildiği için bir kamulaştırma zorunluluğundan söz edilemez ise de bir
mal veya mülk teşkil edebilecek taşınmazın kamulaştırılması hakkı bulunmaması nedeniyle
yönetmelikle ilgili kısıtlamalardan kaynaklanan zarara uygun düşen bir tazminat ödenmesi
gerektiğini vurgulamıştır (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 68-70). AİHM başvuruya konu
olayda ise bilirkişi raporunda taşınmazın değer düşüklüğünün %40 olarak belirlenmiş
olmasına rağmen mahkemece yeterli bir gerekçe gösterilmeden %25 olarak belirlenerek daha
az tazminata hükmedilmesi adil dengeyi bozduğu için bu durumun mülkiyet hakkının ihlaline
yol açtığını kabul etmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 71-76).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
46. Mahkemenin 29/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
47. Başvurucular, maliki oldukları taşınmazların üzerine 12/6/1995 tarihinde
konulan askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle tasarruf yetkilerinin kısıtlanarak
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
14
taşınmazların yalnızca tarımsal amaçlı kullanılabildiğini ileri sürmüştür. Şerh nedeniyle
taşınmazların imara açılamadığını ve yirmi bir yıldır devam eden kısıtlamanın ne kadar
devam edeceğinin belirsiz olduğunu belirten başvurucular, taşınmazlarında meydana gelen
zararların giderilmediğini, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
48. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların taşınmazları üzerine konulan ve
devam eden şerh nedeniyle meydana gelen değer kaybının karşılanmamasına ilişkin
şikâyetlerinin mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurunun bu kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
51. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik
değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır
(AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvuruya konu taşınmazların
başvurucular adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşıldığına göre Anayasa'nın 35. maddesi
anlamında mülkün varlığında tereddüt bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
52. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan
mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu
sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, üzerinde tasarruf
etme ve ürünlerinden yararlanma imkânı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden
yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546,
2/2/2017, § 53).
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
15
53. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri
birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva
ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer
verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda
sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel
çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum
yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını
kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde
de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet
hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
54. Başvurucular, askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi nedeniyle taşınmazlarından
diledikleri gibi yararlanma, onları kullanma ve üzerinde tasarrufta bulunmaları bakımından
bir kısıtlamaya tabi tutulmuştur. Buna göre başvurucuların taşınmazlarını belirli koşullar
dâhilinde sadece zirai amaçlarla kullanabilmeleri ile belirli kişilere satış, devir ve
kiralamalarının engellenmesi mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşımaktadır. Bunun
yanında askerî güvenlik bölgeleri yönünden kamulaştırılmayan taşınmazlarda izin dâhilinde
yapılaşma imkânı söz konusu ise de somut olayın koşulları altında bu taşınmazlar için
konumları sebebiyle yapılaşma imkânı da tanınmadığı görülmektedir. Başvurucuların söz
konusu taşınmazları edindikten sonra bunların askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesi,
taşınmazların değerinde bir kayba da yol açmaktadır.
55. Somut başvuruda, başvurucuların taşınmazlarının sadece belirli amaçlarla
kullanılmasına ilişkin kısıtlama ile belirli kişilere devir ve kira yasağı getirilmesinin yanında
askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesiyle taşınmazların özel konumu gözetilerek fiilî bir
yapılaşma yasağının da uygulandığı görülmektedir. Öte yandan başvurucuların bu
taşınmazları askerî güvenlik bölgesi ilan edilmeden önce satın aldıkları da dikkate alındığında
söz konusu yapılaşma yasağı ile birlikte mülkiyet hakkının sağladığı hak ve yetkilerin
kullanımının belirsiz bir süreyle ve önemli ölçüde kısıtlandığı söylenebilir. Bu durumda
müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel nitelikli birinci kural
çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
56. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kener başlıklı 13.
maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
57. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak
düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de
gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
16
müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
58. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna
dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından
inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin
kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun
hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No:
2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49;
Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
59. Somut olayda başvurucuların maliki olduğu taşınmazların üzerine 1995 yılında
2565 sayılı Kanun'un 20. ve 21. maddeleri kapsamında konulan askerî güvenlik bölgesi
şerhinin devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu kanun hükümlerinin belirli, öngörülebilir ve
ulaşılabilir olduğunda bir tereddüt bulunmadığından müdahalenin kanuni bir dayanağı
mevcuttur.
ii. Meşru Amaç
60. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının
gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden bir sınırlandırma amacı
olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanmasını engelleyerek
ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde
korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde
getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay
temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§
53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).
61. Hava savunma faaliyetinin olumsuz etkilenmemesi, etkili bir hava savunması
yapılabilmesi, silahlı kuvvetlere ait bir tesisin korunması amacıyla taşınmazların askerî
güvenlik bölgesi ilan edildiği ve söz konusu kısıtlamaların uygulandığı görülmektedir. Bu
durumda başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin millî güvenliğin sağlanması
yönünde kamu yararına dayalı meşru bir amacının olduğu kuşkusuzdur.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
62. Son olarak kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan
müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacın gerçekleştirilmesi için kullanılan
araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
63. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır.
Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu
yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
17
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk
devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
64. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye
elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56,
11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
65. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması
gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit
edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken
Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan
müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966,
15/2/2017, §§ 58, 60).
66. Mülkiyet hakkını sınırlandıran bir tedbirin uygulanmasının ölçülü olabilmesi
için gerek kapsamı gerekse de süresi itibarıyla orantılı olarak uygulanması gerekir. Bireylerin
mülkiyet haklarıyla ilgili olarak bu ve benzeri tedbirlerin uygulanmasının zarara yol açması
kaçınılmazdır. Ancak bu zararın kaçınılmaz olandan ağır veya aşırı sonuçlara da yol
açmaması veya böyle bir zararın oluşması durumunda kamu makamlarınca uygun yöntem ve
vasıtalarla makul sürede gideriminin sağlanması gerekmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına
müdahale teşkil eden tedbirler uygulanması ve bu tedbirlerin belirli bir süre de devam etmesi
ancak bireye şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği takdirde ölçülü görülebilir. Diğer bir
deyişle mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden tedbirlerin söz konusu olduğu durumlarda
tedbiri uygulayan kamu makamlarının ivedi olarak ve özenli bir biçimde davranma
yükümlülükleri bulunmaktadır. Aksi hâlde yani tedbirin makul olmayan bir süre devam
etmesi, mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerin kullanılmasının belirsiz olacak şekilde
ötelenmesi suretiyle mülk sahibine orantısız bir külfet yüklemiş olur (Hesna Funda Baltalı ve
Baltalı Gıda Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/17196, 25/10/2018, § 73).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
67. Başvurucular 12/6/1995 tarihinde taşınmazlarına konulan askerî güvenlik
bölgesi şerhi nedeniyle taşınmazlarını diledikleri gibi kullanma, taşınmazlarından yararlanma
ve üzerinde tasarrufta bulunma haklarının kısıtlandığından ve taşınmazların imara
açılamaması nedeniyle ortaya çıkan zararın karşılanmamasından yakınmaktadır.
68. Kamu makamlarının ulusal ve bölgesel güvenliğin sağlanması için askerî
tesisler kurduğu ve bu tesislerin emniyetinin sağlanması maksadıyla anılan şerhin konulduğu
hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Dolayısıyla askerî tesislerin kurulması ve
güvenliğinin sağlanması çerçevesinde söz konusu şerhlerin uygulanması bakımından kamu
makamlarının belirli bir takdir yetkisinin mevcut olduğuna dikkat çekmek gerekir. Bu
kapsamda, askerî güvenlik bölgesi şerhi dolayısıyla uygulanan kısıtlamaların öngörülen kamu
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
18
yararı amacını gerçekleştirmek için elverişli ve bu şerhin konulmasının da gerekli olduğu
anlaşılmaktadır. Buna göre somut olayın elverişlilik ve gereklilik kriterlerinin tartışılmasını
gerektiren bir yönü bulunmamaktadır.
69. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl
önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen şerhin, malikleri olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu
itibarla, uygulanan şerhle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin
tespiti gerekmektedir.
70. Uyuşmazlıkta derece mahkemeleri -başvurucular taşınmazları tarım yapmak
suretiyle kullandıklarından- henüz gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan
zararların idarelerce tazminine olanak bulunmadığından yola çıkarak davayı reddetmiştir.
Başvurucular ise anılan şerh sonrasında taşınmazların ekonomik değerinde azalma meydana
geldiğini öne sürmüştür.
71. Başvurucuların murisi 1995 yılında taşınmazlarına konulan askerî güvenlik
bölgesi şerhinden önce taşınmazları edinmiştir. Dolayısıyla başvurucuların edinme tarihinde
bu sınırlamayı öngörebilmeleri mümkün değildir. Başvurucuların taşınmazlarının bulunduğu
bölgede yer alan ve askerî tesise sınır olmayan diğer taşınmazların imara açıldığı, bu
taşınmazlara yapılaşma izni verildiği hâlde askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle
başvurucuların taşınmazlarının imara açılamadığı ve özellikle de konumları nedeniyle İdarece
taşınmazlara ilişkin fiilî bir yapılaşma yasağının da uygulandığı görülmektedir. Bu durumda
yaklaşık yirmi beş yıldır devam eden şerh nedeniyle taşınmazların fiilî yapılaşma yasağı da
dâhil olmak üzere bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu kısıtlamaların daha ne kadar
süreceğinin belirsiz ve öngörülemez bir zamana bırakıldığı anlaşılmıştır.
72. Yönetmelik'in 24. ve 9. maddeleri uyarınca bölgenin savunma gücü ve
gizliliğini ihlal etmemek şartıyla taşınmaz malların üzerinde inşaat, hafriyat, tadilat, orman
yetiştirmek veya ağaç kesmek, bataklık kurmak veya kurutmak gibi hususların izne tabi
olduğu, izin verilmeyen veya komutanlıkça kabul edilen şartlara uymayan her türlü inşaat ve
eylemlerin durdurulacağı ve yapıların yıkılacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla öngörülen
mevzuatın yol açtığı kısıtlamaların bir sonucu olarak taşınmazların tamamen kullanılamaz
durumda olduğu söylenemez ise de başvurucuların taşınmazlarını diledikleri gibi kullanma,
taşınmazlarından yararlanma ve üzerinde tasarrufta bulunma hak ve yetkilerinin kısıtlandığı
açıktır. Başvurucuların şerhin kaldırılmasına veya taşınmazların kamulaştırılmasına yönelik
talepleri de kamu makamlarınca reddedilmiştir. Kamu makamlarının şerhin kaldırılması veya
taşınmazların kamulaştırılması hususunda 2565 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümleri
uyarınca takdir yetkisi bulunmaktadır. Fakat kamu makamları bu takdir yetkisi kapsamında
başvurucuların şikâyetlerini ortadan kaldıracak şekilde bir işlem tesis etmemiştir. Hâlbuki
kamu makamları, kamulaştırılmasına gerek görmedikleri bu durumdaki taşınmazlar için
makul kabul edilebilecek ölçüde bir tazminat ödemek suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin adil dengeyi bozmasının önüne geçebilecektir.
73. Dolayısıyla kullanma ve yararlanma hakkına yönelik olarak bir kısım yasal
kısıtlamalara maruz kalan ancak tamamen de kullanılamaz nitelikte bulunmayan
taşınmazların kamulaştırılması veya bedelinin tamamına hükmedilmesi gerektiğinden söz
edilemez ise de çevresinde bulunan taşınmazlar imara açıldığı hâlde askerî güvenlik bölgesi
şerhi nedeniyle imara açılamayan ve fiilî yapılaşma yasağı da uygulanan taşınmazlar
nedeniyle başvurucuların bir zararlarının olduğu açıktır.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
19
74. Derece mahkemelerinin henüz gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan
zararların tazminine olanak bulunmadığına yönelik yorumu başvuruculara şahsi olarak aşırı
ve olağan dışı bir külfet yüklemiştir. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkının
korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine
bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
75. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve
Basri BAĞCI bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
76. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir.
Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
77. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş, maddi ve manevi tazminat
ödenmesi talebinde bulunmuştur.
78. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018)
kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel
ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal
kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı
anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret
etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
79. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği
takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural
mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin
sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin
durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu
bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55,
57).
80. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gidermediği
durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası
ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
20
ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden
yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak
yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi
kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul
hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın
kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin
sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59;
Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
81. İncelenen başvuruda başvurucuların taşınmazlarının bulunduğu alanın askerî
güvenlik bölgesi ilan edilmesi üzerine taşınmazlar üzerinde oluşan kısıtlamaların boyutu ve
süresi dikkate alındığında somut olayda mülkiyetin akıbeti konusunda belirsizliğe yol
açılması, buna karşılık uğranılan zararın giderilmemesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.
82. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama
ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu
kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini
ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir
karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
83. İhlal tespiti ve yeniden yargılanma kararı verilmesinin yeterli bir giderim
sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL tutarındaki yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE, Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ ve Basri BAĞCI'nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine (E.2013/658,
K. 2014/1913) GÖNDERİLMESİNE,
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
21
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL
yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/12/2020
tarihinde karar verildi.
Başkan Başkanvekili Başkanvekili
Zühtü ARSLAN Hasan Tahsin GÖKCAN Kadir ÖZKAYA
Üye Üye Üye
Burhan ÜSTÜN Engin YILDIRIM Hicabi DURSUN
Üye Üye Üye
Celal Mümtaz AKINCI Muammer TOPAL M. Emin KUZ
Üye Üye Üye
Rıdvan GÜLEÇ Recai AKYEL Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Üye Üye Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU Selahaddin MENTEŞ Basri BAĞCI
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
22
KARŞI OY
Başvurucuların iddiası; Batman Havaalanı sınırına komşu olan taşınmazlarının
tapu sicil kayıtları üzerine konulan “Askeri güvenlik bölgesi” şerhi nedeniyle imar
uygulaması kapsamına alınmadığı, bu nedenle arsa vasfını kazanamayan gayri menkullerinin
tarım arazisi olarak kaldığı, değerlerinin de imar gören emsallerine nazaran çok daha düşük
olması nedeniyle zarara uğradıkları ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündedir.
Tapu kayıtları üzerine 1995 yılında askeri güvenlik bölgesi şerhi konulması
sırasında söz konusu taşınmazlar tarım arazisi vasfında olup, konulan şerhin taşınmazların bu
amaç doğrultusunda kullanılmasına gerek şerhin konulduğu tarihte ve gerekse günümüzde
olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır.
Tapuya şerh konulma işleminden yaklaşık 14 yıl sonra, Batman şehir yerleşiminin
taşınmazların bulunduğu istikamete doğru yönelmesi ve komşu taşınmazların imar
uygulamasına tabi tutulmaları ve arsa vasfını kazanmalarına bağlı olarak değerlerinde artış
meydana gelmiştir.
Başvurucular şerh nedeniyle kendi taşınmazlarının imar uygulamasına tabi
tutulmaması nedeniyle değerlerinde artış olmamasını bir zarar olarak nitelendirmektedirler.
Bu haliyle başvurucular taşınmazlarının değerinin eksilmesini değil komşu taşınmazlarda
meydana gelen değer artışının kendi mülklerinde gerçekleşmemesini müracaat konusu
yapmaktadırlar.
Halbuki taşınmazlar imarlı iken askeri güvenlik bölgesi yapılmak suretiyle
üzerlerinde var olan bir yapılaşma izninin kaldırılması ve buna bağlı olarak değer kaybına
uğramış değillerdir.
İdari yargılama mercileri somut olaydaki zarar kavramını değerlendirmek
suretiyle bunun gerçekleşmiş değil muhtemel bir zarar olduğundan bahisle hak sahiplerinin
tazminat taleplerini reddetmiştir.
Bu tespitler çerçevesinde zararın varlığı, oluşma nedeni ve oluşma zamanı
tartışmalıdır. İddia edilen zarar taşınmazların tapu kayıtlarına şerh konulması anında
gerçekleşmiş değildir. Zira malikler ilk defa 2009 yılında tapudaki şerhin kaldırılması
istemiyle resmi makamlara müracaat etmişlerdir.
İddia olunan zarar, imar uygulamalarının komşu taşınmazlara kadar gelmesi ve
tartışma konusu taşınmazlara uygulanmaması neticesinde, değer azalması şeklinde değil,
değer artışının gerçekleşmemesine bağlı menfi ve muhtemel bir değer azlığı şeklinde ortaya
çıkmıştır.
Bu haliyle zararın, tek başına güvenlik bölgesi ilanına bağlı olarak doğrudan
değil, sair hususlarda yaşanan dolaylı gelişmelerin ilk sebeple birleşmesinin etkisiyle ortaya
çıktığından söz edilebilir.
Başka bir açıdan bakıldığında zarara sebebiyet veren unsurun ortadan kaldırılması
halinde iddia olunan zararında ortadan kalkması makul bir beklenti olması gerekirken, somut
olayımızda güvenlik bölgesi şerhi kaldırılsa bile bu taşınmazların imar uygulaması
kapsamına alınma garantisi bulunmamaktadır.
Başvuru Numarası : 2016/3316
Karar Tarihi : 29/12/2020
23
Askeri güvenlik bölgesi şerhi hiç konulmamış olsa bile havaalanının sınır hattında
bulunan taşınmazların imar uygulaması kapsamına alınması kesin değildir. İmar uygulaması
kapsamına alınma durumun da bile konut alanı olma ihtimali havaalanına yakınlığından
dolayı çok yüksek gözükmemektedir. Bu bağlamda başvurucuların delil tespiti kapsamında
elde ettikleri veriler ve zarar hesaplama yöntemi gerçekçi olmaktan uzak olup varsayımsaldır.
Başvurucular, havaalanına sınırdaş olmak gibi, taşınmazlarının konumlarından
kaynaklanan doğal bir dezavantaja da sahiptirler. Havaalanına bitişik konumda bulunması da
taşınmazların imar kapsamına alınmasını engelleyecek önemli bir etkendir.
Bu değerlendirmeler çerçevesinde zarara neden olan etkenin tek başına güvenlik
bölgesi ilan edilmesi olmayacağı aşikârdır.
Ayrıca idareyi taşınmazlar üzerindeki güvenlik bölgesi şerhini kaldırmak suretiyle
imar uygulamasına icbar etmek de mümkün değildir. İdarenin her yeri yerleşime açmak gibi
bir mükellefiyeti bulunmamaktadır. İmara açılma kararının verilmesinde taşınmazların
durumu kadar şehir planlarının gereklilikleri ve idari takdir hakkı kapsamında verilecek
kararlar da kritik önem taşımaktadır.
Yukarda izah edilen gerekçeler doğrultusunda;
Zararın oluşumu, zamanı ve nedeninin muğlak olması,
Taşınmaz üzerinde oluşan kısıtlamaların başlangıçtan günümüze sabit kalmasına
rağmen oluştuğu iddia edilen zararların aslında sonradan vukuu bulan sair gelişmelere bağlı
olarak ortaya çıkması,
Zararın önceden var olan bir değerin azalması şeklinde olmayıp değer artışının
gerçekleşmemesi olarak tezahür etmesi,
Zarara neden olan görünürdeki sebebin ortadan kalkması durumunda bile umulan
değer artışının üçüncü kişi konumunda bulunan idarenin takdir hakkı kapsamında alacağı
kararlara bağlı bulunması,
Taşınmaz üzerindeki şerh olmasa bile taşınmazın konumundan kaynaklanan doğal
olumsuzlukların benzer menfi durumun ortaya çıkmasında etkin olabileceği,
Hususları dikkate alınmak suretiyle çoğunluğun ihlal yönündeki fikrine iştirak
edilmemiştir.
Başkanvekili Üye Üye
Kadir ÖZKAYA Recai AKYEL Yıldız SEFERİNOĞLU
Üye Üye
Selahaddin MENTEŞ Basri BAĞCI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder