26 Nisan 2019 Cuma

Bunu düzenle veya 
NEDEN SEN? ALLAH BİLİR, BİZ BİLMEYİZ!
Hepimizin hayatında böyle bir kesit vardır: Başarılı olduğumuzda nasıl oldu da başarılı oldum, diye sormayız. Başımıza bir felaket geldiğinde sorduğumuz soru; Neden Bu Benim Başıma Geldi? Dün bir arkadaşımla konuşurken bu hikaye aklıma geldi. Sabah'ın kör karanlığında internete girdim, hikayenin yazılarını buldum. Bir tanesini aldım, kopyaladım. Sizinle paylaştım. Hepimizin hayatında böyle bir parça vardır. Mutlulukların hesabı mutsuzluklarda sorulmaz!
'' PerşembeTanrı'ya "Neden ben" demeyen adam
BÜYÜK sporcular nasıl yetişir? Başarıya götüren hayat hikâyeleri ve ona şekil veren toplumsal koşullar nelerdir?
Yeni yılın ilk yazısında, sadece ülkemiz sporu için değil insanlık için de büyük dersler taşıdığını düşündüğüm, efsane tenis oyuncusu Arthur Ashe'in yaşam öyküsünden bahsedeceğim. Sporcu olan ve sporcu olmak hayali kuran binlerce gencimize rol modeli olacak bir kişi o. Üç Grand Slam kazanan ilk siyah tenisçi olmasının yanında bilge bir kişi ve insan hakları aktivisti...
10 Temmuz 1943 tarihinde doğdu. Daha 6 yaşındayken, 27 yaşındaki annesini kaybetti. Polis memuru babası ona ve kardeşine baktı. Babası o zamanki siyahî ailelerin yaptığı gibi oğlunun zayıf ve çelimsiz olduğu için futbol oynamasını yasakladı. Tenis oynamak için ne zengin bir mahallede oturuyordu, ne de dolarları vardı. O dönemde, hem siyah hem yetenekli olmak şişedeki iki akrep gibiydi, ikisinden birisi yok olacaktı. Ama Ashe'in yeteneğinin önünde hiçbir şey duramayacaktı. Tabii bunda yetenekli gençleri koruyan Amerikan eğitim sisteminin de hakkını yemeyelim. Önce kolejde, daha sonra California Üniversitesi'nde tenis bursuyla eğitimini sürdürdü.
Amerikan Davis Cup takımına seçilen ilk siyahi tenisçi olduğunda 20 yaşındaydı. 5 yıl sonra 1968'de Amerika Açık'ı kazandı. 1975'te Jimmy Connors karşısında Wimbledon tarihini değiştirecek ve bu kupayı kazanan ilk ve son siyahi oyuncu olarak tarihe geçecekti.
Geçirdiği kalp ameliyatı sonrası 1980 yılında tenis kariyerine son verdi. Sivil hakların mücadelesi kendisini öyle adamıştı ki, 1992 yılında Haitili göçmenler için uygulanan politikaları protesto için gittiği Beyaz Saray önünde gözaltına alındı. Siyahların gördüğü ikinci sınıf muamelemeyi anlatmak için "zenci olmak AIDS'li olmaktan daha zordu" diyecekti.
Ölümcül AIDS hastalığı sonucu 50 yaşında hayata gözlerini yumduğunda tenis tarihinin belki en başarılı değil ama hüzünlü sayfalarından biri kapanıyordu.
Bugün 254 milyon dolara malolan ve 23 bin seyirci kapasitesi ile Amerikan Açık'a ev sahipliği yapan dünyanın en büyük tenis stadyumuna O'nun ismi verildi. Öldüğü tarihten itibaren burada her yıl 'Arthur Ashe Çocuk Günü' etkinlikleri düzenleniyor.
Turnuvanın ana tablo maçlarından önceki pazar günü çocukların ve önemli tenis yıldızlarının katılımıyla yapılıyor ve televizyondan yayınlanıyor. "Kids Day" etkinliğine Agassi, Nadal, Federer, Roddick, Serena ve Venus Williams, Graf gibi yıldızlar katılarak O'nu andılar.
Arthur Ashe'i bugün bile saygıyla anılmasını sağlayan sadece büyük bir sporcu olması değildi elbette... Belki de dünyanın en iyi tenisçisi arasında ilk 10'a bile giremeyecekti. Ama O'nu büyük yapan başka şeyler vardı...
Hastalandığında dünyanın her köşesindeki hayranlarından gelen mektuplara verdiği -Elif Şafak'ı dahi hayran bırakacak edebi ve bilge dolu- cevaplardı. Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu: "Neden Tanrı böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?"
Arthur Ashe buna şu cevabı verdi:
"Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisi öğrenir, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım. Ve bugün sancı çekerken, Tanrı'ya 'Niye ben?' mi demeliyim? Mutluluk insanı tatlı yapar. Zorluklar güçlü yapar. Hüzün ise insan yapar. Yenilgi mütevazı yapar. Başarı insanı ışıldatır. Ama yalnız Tanrı, yolumuza devam etmemizi sağlar. Tanrı'ya asla 'Niye ben?' diye sormayın... Ne olacaksa olacak. O'nun kendine has usulleri vardır. Her şey kendi iyiliği için olur. İnancınızı koruyun..."
Spora ve insana dair inancımızı koruyacağımız bir yıl diliyorum.''
ÖMER GÜRSOY 03 Ocak 2013 Perşembe
Yorumlar
  • Nurol Sarıçiçek 50 milyon başlıyor, 5 milyonu öğreniyor, 500 bini profesyonel olarak öğreniyor, 50 bini yarışmaya giriyor, 5 bini büyük turnuvalara erişiyor, 50'si Wimbledon'a kadar geliyor, 4'ü yarı finale kadar çıkıyor, 2'si ise finale kalıyor! Eline o zaman şampiyonluk kupası alabilme şansın var! Yine de alamayabilirsin. Aldığında geriye dönüp bakacaksın, bu kadar insan arasında neden sen? Diğerlerinden farkın ne? İşte şükrün odak noktası! Geriye dönüp, her şeyin hesabını yapabilirsin! Şampiyonluk kupasına ne diyeceksin? Bak ve düşün!
    1
  • Nurol Sarıçiçek Çok eskiden bir millet sabahın erken saatlerinde, gün ışımadan uyanıp, gökyüzüne bakar, avuçlarını açar dua ederlermiş; Dua'nın mahiyetini öğrenince, milletin asaletini de görüyorsun. Bu millet mi, hangi millet? O dua mı, hangi dua? O konularda şimdi bilgi vermeyeceğim. Soru şu: O millet HANGİ MİLLET, o dua NE?
    2
  • Süleyman Şahin O dua "ya rezzak ya rezzak ya rezzak"
  • Nurol Sarıçiçek O dua, '' Allah'ım sana şükürler olsun '' dur. Güne doğan insanlar, Allah'ın verdiğine şükrediyorlar. Allah'tan bir şey talep etmiyorlar, dualarının özünde sadece şükür var. Biz sıkışınca elimizi gökyüzüne açan zavallılar olduk. Verdiklerine şükretmedik, vermediklerini istedik!
  • Nurol Sarıçiçek ALLAH'A BIRAKMA ŞUURU, ALLAH'A ŞÜKÜR ŞUURU!
    Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, sakal ve yazı
  • Nurol Sarıçiçek Bu hikaye çarpıcı...!
Yorum yaz...

24 Nisan 2019 Çarşamba



26. KANUNİ UYGULAMALAR, KEYFİ UYGULAMARDAN ÇOKTU!
a. Yine de polisliği seviyordu. Kanuni uygulamalar, keyfi uygulamalardan çoktu. Polislik memurluk demekti, polis olunca sevdiğine kavuşabilecekti. Ebeveynler o dönemde kızlarını memurlara memnuniyetle veriyordu. Kızlarının geleceklerini bu şekilde garanti altına alacaklarına inanıyorlardı. İşsizlik vardı. Bayanlar için fazla iş imkanı da yoktu. İnsanların adamlıklarından ziyade, memurluğuna bakıyorlardı. Bu konuda askerler tercihte birinci sıradaydı. Polislerin sırası anarşi ve terörden biraz gerilere düşmüştü. Ne de olsa gelecekleri karanlıktı.
ECEL ZIRHTIR! ZORLUK KUVVETTİR!
Polislerin yarınlarından emin değillerdi. Terör vardı bir gün kapıya ölüm haberi gelebilirdi. Kimse kızının dul kalmasını istemezdi. Eceli düşünen yoktu! Halbuki Hz. Ali, ‘’ Ecelim zırhımdır.’’ diyordu.
b. Polis kanunsuzlarla uğraşıyordu. Terörle, anarşi ile tomlumsal olaylarla içiçe yaşıyor gibiydi. Her gün ölümle burun buruna geliyordu.Bugün de polis tehlike sınırında çıkamıyordu. Dahili ve harici tehlikeler ülkemizde kol geziyordu. Bütün bunlara ragmen polisti, mesleğine saygılı, herkese sevgili olmalıydı. Bunu gerçekleştirebilirdi. Bütün mesele kanunlara saygıdan geçiyordu. .
ZORLUK KUVVETTİR!
c. İnsanın kendisini içinde bulunduğu topluma kabul ettirme mücadelesinin çetin bir şey olduğunu düşündü. Bu zor bir şeydi. Zor şeye talip olmuştu. Diğer taraftan, kolay yapılacak şeyleri herkes yapabilirdi. Zora alışan için kolay daha kolay olurdu. Zorlu denemeliydi, zorlu olmalı, zorlu kalmalıydı.
d. Zorluklar peşini bırakmıyordu. Küçük yaşlarda tatil dönemlerinde köye taşınıyordu. Her yaz köydeki profiller de değişiyordu. Köyde bağ vardı, bahçe vardı, çalışmak gerekiyordu. Cuma günleri insanlar cuma vakti camide toplanır, birbirlerini görme imkanı bulurlardı. Fiziki yapısı gelişmemiş, yaşı küçük olanlarından biriydi, yaşına uygun arkadaş bulamıyordu. Köydeki gençlerin yaş ortalamaları büyüktü. O gençlerin arasına girmekte zorlanıyordu. Onların arasına katılmak en büyük arzusuydu.Bu yüzden sigaraya da bebek yaşta başlamıştı. O gençler arasında dışlanmak istemiyordu. Dışlandığı noktaya bir yerden ulaşması gerekiyordu. Gençler arasına katılma arzusu depreşmişti. Gençlerin arasına jelatinli bafra sigara paketi elinde katılabilmişti. Birden bugünün gençlerini düşündü. Uyuşturucu ile sigaranın ne farkı vardı. Aynı durumda gençler uyuşturucuya alışabilirdi. Tecrübesini gençler için kullanmalıydı. Gençlerin çoğu kez sınırı olmazdı.
e. Gençler bir önceki kuşaktan kibirli davranmayı öğrenmişti, burunlarından kıl aldırmıyorlardı. Kibirli davranışlar aşağılamayı, aşağılamalar aşağılanmayı, karşılıklı bu davranışlar da kişileri aşağılık hale geliyordu. Polise, askere, devlete karşı gelmeler çoğalmıştı. Polis kuvvet demekti, kuvvete karşı gelmek bir başka otorite sağlıyordu. 
f. Polislik kutsal bir meslekti. Uyuşturucuya bulaşma ihtimali olan gençlere yardım edecekti. Bunu satan, dağıtanlarla mücade edecekti. Arsıza, uğursuza aman vermeyecekti. Kendinden gurur duydu. Ne olursa olsun, kendisine uygun mesleği seçmişti. İnsana iyilik yapabilmenin bir yolu da polislik mesleğini icra etmekti. Yasalara, yönetmeliklere uygun davranmalıydı. Teröre bulaşan gençlere de acıyordu. İnsanlara yazık oluyordu.
g. Keyfi davranışlara da karşı çıkacaktı. Memur ya da vatandaş farketmezdi. Mesleğinin sonuna kadar polis memuru kalacak değildi. Rütbesi yükseldikçe, etki alanları genişleyecekti. Hedeflerini geniş tutuyordu. Bunları düşününce biraz rahatladı. Kimseye taviz vermeyecekti. Bunun için baskı görse bile doğru olanı yapacaktı. Doğruyu yapmaya önce kendinden başlamalıydı. Değişim benden başlar, diye mırıldandı. Yakınındaki arkadaşların da yanılmalarına, yanıltılmalarına fırsat vermeyecekti. 
 ZORLUK USTADIR!
h. Hayat kendisine çok şey öğretmişti. İstanbul pazarlarında çeyiz eşyası satmıştı. Şişli site sineması önünde çata-pat mısır, kestane satmıştı. İnsanları sokaktan tanıyordu. Birbirleriyle kavgalarını bilirdi. Zorlukların kendisini pişirdiğini, gücü kuvveti yerinde olduğunu düşündü. Zorluk ustaydı.
i. Şimdi de polislikte farklı bir tecrübe yaşıyordu. Yanıbaşındaki biri yanlış yapınca, insanlar yanıbaşındakine ne yanlışı düzeltmesini söyler, ne de yanlış yapıldığını bir üst makama bildirirlerdi. Halbuki insanların yanıbaşındaki ile ilgili sorumluluğu vardı.
TEMBELLER BASKI KURUYORLARDI!
Tembeller baskı kuruyorlardı. Onlardan kaynaklanan hususta ne eleştiri, ne de konunun bir üst makama intikalini isterlerdi. Bunun adına gammazlık, ispiyonculuk diyorlardı. Tembellerin, ömrü billah tembel kalmak için uydurdukları bir silahtı. Bu silahı samimi ve saf insanları baskı altına almak için kullanıyorlardı. Kendileri işlerini yapmıyorlardı. Uyarılmak istemiyorlardı. Tembellikten kurtulmak için bir gayretleri yoktu.
j. Tembeller, her türlü rezaleti yaparlardı; eleştirirsen kızarlardı, boş tencere gibi gürültü yaparlardı. Tembeller utanmazlardı. Yüzleri de kızarmazdı. Zamanı israf ederler, görevlerini yapmazlar, işlerini de senin yapmanı beklerlerdi. Sonra haline şükretti; hiç olmazsa onlar gibi davranmıyordu. Tembellerin işi zor-kolaydı! Tembellikten kurtulmanı yolları vardı. Istemek gerekiyordu. İstediğinde çareler vardı.
k. İnsan herkese kendini kabul ettirebilirdi. Tembellere Kabul ettiremezdi. Tembeller, dünyaya müsbet gözlükten bakmazlardı. Menfi gözlüklerinden vazgeçmezlerdi. Olumsuzluk ruhlarına işlemişti. Tembeller iflah olmazdı. Hayattan bezgin bir halleri olurdu. Tembellik bir hastalık değildi. Tembellikten kurtulmak mümkündü. Bir uzmana ihtiyaç vardı. Kimse tembelliğini kabul etmezdi. Doktora da ihtiyaç duymazdı. Tembellik, tembellerin arzuladıkları şeydi. Tembellik mazeretle başlar, bahane ile yol alır, yalanla mükemmelleşirdi. Yalancılar tembel olurdu. Tembeller de yalancı!
TEMBELLİKTEN KURTULMAK!
l. İsteyen tembellikten kurtulabilirdi. Bunun yolları vardı. Önce tembelliği doğuran sebepleri bulmak gerekiyordu. Benim formülüm basitti. Bir şeyi arzu etmek gerekiyordu. Gerisi kolaydı. Tembellikten kurtulmayı arzu eden düşünür, düşünen algılar, algılayan planlar, planlayan uygular, planı samimiyetle uygulayan tembellikten kurtulurdu. İnsanın kendisini motive edecek bir yol bulması, gelecek günün planını önceden yapıp mutlaka kağıda yazması tembellikten kurtulmanın ilk iki şartı idi. Ne yapmak istiyor, nasıl yapmak istiyor, ne elde etmek istiyor, nasıl değerlendirmek istiyor?. Bu soruların cevapları tembelliğin zehiriydi. Tembelliği ve ruhunu öldürmek gerekiyordu. İlaç hazırdı! İlacı içecek yüreğe ihtiyaç vardı. Bu ilaç tedavi ederdi! Arzu önemliydi.
27. TEMBELLİĞİN ZEHİRİ!
Yorumlar
  • Nurol Sarıçiçek Kanunları hakim kılana polis, polisi hakim kılana mafya denir!
    Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, yazı, doğa ve açık hava
    1
  • Nurol Sarıçiçek '' ARKADAŞIN DOĞRU VE SAMİMİ OLANI, İYİ YAPILANI TEŞVİK EDER, KÖTÜ YAPILANI UYARIR.''
    1
  • Nurol Sarıçiçek İyi bir arkadaş, arkadaşına rehber olursa, o arkadaş da iyi bir arkadaş olur.
    1
  • Nurol Sarıçiçek YUSUF HAS HACİB: Akıl senin için iyi ve yeminli bir dosttur. Bilgi senin için çok merhametli bir kardeştir.
  • Nurol Sarıçiçek Karıncadan ibret al, yazdan kışı karşılar
    kişi çalışıp kazanabildiği zamanı boş geçirmemeli, çalışamayacağı günler için geçimini sağlayacak varlık edinmelidir. ( İnternetten alınmıştır.)
  • Nurol Sarıçiçek ZorIukIara hükmeden, koIayIıkIara uIaşır. Hz. AIi
  • Nurol Sarıçiçek " Gerçekten zorIukIa beraber, bir koIayIık vardır." İnşirah, 6.
  • Nurol Sarıçiçek Ayakta ölmek, dizüstü yaşamaktan iyidir. Tactius
  • Nurol Sarıçiçek Akıl ve bilgi dost, zorluk ustadır..!