AHMET EMİN YALMAN’A SUİKAST GİRİŞİMİ-
MÜRİTLERİN İTİRAFI! S-71-72
Yalman’ın vurulması ile ilgili soruşturma devam ederken, elde edilen deliller ve bazı ihbarlar sebebiyle, birkaç tarikatın ileri gelenlerinin de evraklarına el konuldu. Bu arada Elazığ’da ‘Kazım Baba’ nın da evrakları Malatya’ya getirilerek tetkike alındı. Müritlerinin ona yazdığı mektuplar arasından iki tanesi çok enteresandı. Bir tanesi Ağır Ceza Mahkemesi’nde bakmakta olduğumuz bir katil davası ile ilgili idi. Sanık, bütün sorgularında maktulü kendisinin öldürmediğini savunuyordu. Deliller de hayli zayıftı. Onun ‘Baba’ya gönderdiği mektupta ise: ‘Baba Hazretleri, gökte Allah, yerde sen.. Her şey sana ayan, senden bir şey saklanamaz.’ Dedikten sonra, maktulün kendisinin öldürdüğünü etraflıca anlatıyor. Ve sebeplerini de açıklıyordu.
Savcı mektubu duruşmaya getirdi. Başkan zabıt katibine
verip, okuttuktan sonra, sanığa bunu kendisinin mi yazdığını ve ne
söyleyeceğini sordu. Sanık hemen ayağa fırlayarak ‘Bu mektubu ben yazıp
yollamadım; benim değildir’ diye cevap verdi. Başkan diğer konuya geçiyordu.
Aslen Kıbrıslı olduğu için tarikat ve inanışlar bakımından fazla ilgi ve
bilgisi yoktu. Ben eğilerek, alçak sesle: ‘Reis Bey sanığa ‘Öyleyse Kazım
Baba’yı şahit olarak buraya getirip bu mektubun kime ait olduğunu soracağız’
deyin’ dedim. Başkan da bunu tekrarlayınca sanık heyecanla yerinden kalktı ve
‘Baba Hazretlerini rahatsız etmeyin, bu mektubu ben gönderdim. Cahil olduğum
için kendim yazamadım; başkasına yazdırdım’ diyerek olayı etraflıca izah edip,
hakikati ortaya koydu.
ŞEYH UÇMAZ MÜRİTLER UÇURUR S-73-:NS.
İkinci mektup da Adana taraflarında bulunan bir müritten gelmişti. O da mektubunda: Baba Hazretleri, gökte Allah, yerde sen.. Her şey sana ayan.. Biliyorsun ökümüzün bir tanesi öldü. Çiftimi süremiyor, tarlayı ekemiyorum. İzin ver de, bir öküz alıp çiftimi süreyim’ diyordu. İşte; cehalet, cehaletin dini yönden istismarı, ‘Tarikat Baba’sı ve mürit olan kimselerin inanışları…Bundan ders alınıp, üzerinde uzun uzun düşünülecek çok şeyler vardı.
KADI EFENDİ GİBİ DAVA GÖRMEK! S-95
Bir yanda ‘Kadı Efendi’, bir yanda ‘Mecelle’… Nasip oldu, 1978 ve 1984 yılında olmak üzere iki sefer Amerika’ya gitmiştim. Çeşitli eyaletlerde hakimlerle görüştüm. Wisconsin Eyaleti’nde randevu alarak mahkemeye gittik. Duruşma vardı; takip ettik. Davacı: ‘Gece davalının otelinde yattım. Sabahleyin kalktığımda ayakkabımın bağını bağlamak için ayağımı taburenin üzerine koydum. Yeri çok cilalamışlar; tabure kaydı, düştüm; ayağım sakatlandı. Tedavi gördüm. 900 Dolar tazminat istiyorum’ dedi, rapor ve faturalarını hakime verdi.
Davalıya şahit gibi yemin ettirdiler. Davacı ile vekili onu sorguladılar.
Hakim: ‘Duruşma bitti. 400 Dolar tazminat ödenmesine karar verdim’ dedi. Karar da kesin idi.
Saate baktım, dava yarım saatte bitmişti.
Yurda döndüğümde hakim arkadaşlar ‘Hoş geldin’e geldiler ve Amerika’dan haberler sordular. Ben de, olayı anlattım ve ‘Biz de olsa ne kadar sürerdi?’ dedim. ‘ En az 3-3,5 senesi var’ dediler. Yarım saatte bittiğini söylediğimde, bunun imkansız olduğunu; keşif, bilirkişi raporu, itirazlar, karar ve Yargıtay’a gidiş hususlarının nazara alınması gerektiğini açıkladılar. Bunun üzerine, hakimin Kadı Efendi gibi davayı takip edip, kesin karar verdiğini anlatınca olayı anlamış oldular.
A.ORHAN ARITAN: Ömrümüzün Son Demi Son Baharıdır Artık-Bir Hakimin Hatıraları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder