NAMUSLU YARGI MENSUPLARININ HAZİN DURUMU!
S-73-74: Hakim A. Orhan ARITAN, Bir Yargıcın Hatıraları. Ömrümüzün Son Demi Son Baharıdır Artık, kitabından.
O tarihlerde aldığımız maaş, normal ve geçim
ve yaşantı için yeterli değildi. Evin döşenmesi için halı, oturma ve misafir
odası möblesi gibi zaruri eşyaları temin etmek pek zordu. Seyrek de olsa,
bazılarının yaptığı gibi taksitle alıp, yerli esnafa borçlanmayı katiyen uygun
bulmuyordum. Bir hakimin borç içinde kürsüye çıkmasının ve icabında karşısına
gelen alacaklısının bir davasına bakmasının neler getireceğini her zaman
düşündüm. Ve bugüne kadar da yokluğa ve darlığa ailece ve seve seve katlanarak,
borçlanmadık.
Antalya’dan beri beraberimizde taşıdığımız portatif sandalyeler ile bir küçük portatif masayı kullanmaya devam ettik. Fakat misafir odası boş kalmıştı. ‘Hoş geldin’e gelenler oluyordu. Ailece düşünüp, onun da kolayını bulduk. Dört adet büyük boy şeker sandığı satın alıp, odaya koyduk. Üzerine minderler yerleştirdik ve bir de örtü temin ettik. Ufak yastıklara da kılıflar yaparak yaslanmak için koyunca, güzel bir oturma yeri oldu. Baba evinden bize verilen iki-üç küçük halı seccadeyi de yere yaydık. Misafir odamız da böylece tamamlanmış oldu. Bunu dört sene, bu şekilde, kullandık.
TÜRK HAKİMLERİ İLE DÜNYA HAKİMLERİ: S-96-97
Dünyanın hiçbir yerinde Türk hakiminin işi kadar çok işi olan hakim yok diyebilirim. Bunu açıklamak için iki örnek veriyorum. Birincisi Mehmet Ali AĞCA’yı mahkum eden İtalyan hakim İstanbul’a geldiğinde Adliye’ye uğramış, konuşması sırasında da; ‘ Ben seneden 8-9 davaya bakıyorum’ demişti.
1978 senesinde Amerika’ya ilk gittiğimde Massachuset (Masaçuset)’de görüştüğüm hakim: ‘İşlerimiz çok, yoruluyoruz, adalet de sarsılıyor. Haftada bir gün duruşma yapıyoruz. Bu çekilir mi?’ deyince içimden, ‘Bize benzediler’ dedim.. Beni de duruşmaya davet etti; gittim, takip ettim.Dava, filimlerde gördüğümüz ceza davası gibi idi. Bir tarafta jüri oturuyor. Karşı taraftaki bir kürsüde ise, hakim oturuyor. Savcı ile sanık avukatı, salonda oturan şahidi çağırıp kulağına bir şeyler fısıldıyor. Ve görevli bir memur şahide yemin ettirip, yerine gönderiyor. Taraflar şahide soruyor, o da anlatıyor. Bu konuşmaları da steno birkız kendiliğinden yazıyor. Hakim tek kelime bile konuşmuyor. Hatta hakim sıkıldı, üç defa yerinden kalkıp kürsüde yürüdü yürüdü ve oturdu. Buna rağmen yukarıda arz ettiğim şekilde iş çokluğundan şikayet ediyor.
Bizdeki hakimlerin, hele İstanbul, Ankara, İzmir ve benzeri büyük şehirlerde haftanın üç, dört günü duruşmaya çıktıkları ve ortalama 30-50 davaya baktıkları bir hakikattır. İcra cezalarda 150-200 davaya bakılmaktadır. Bunların 300-400 adedi bulduğu günler de oluyor.
Bunları nazara alarak adli sistemde teşkilat ve mevzuatta tümüyle yenilenme şarttır. Adli sistem bugünkü haliyle devam ederse, sonunda mutlaka çöker. Vatandaşın adalete olan güveni (tabir-i caizse) her geçen gün daha da azalıyor.
Mülkün temeli olanı adaleti bu durumdan kurtarmak ve bu temeli çok sağlam bir hale getirmek ve bir an evvel bunu yapmak gereklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder