https://www.hurriyet.com.tr/istanbul-a-atanan-hakim-agliyor-222577
İstanbul’a atanan hakim ağlıyor
3 Mayıs 2004
YENER SUSOY….HÜRRİYET
·
Mustafa Bumin, (1998- 2005) Anayasa
Mahkemesi Başkanı, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 nolu yetkili kişisi...
Kırşehir Mucurlu, mütevazı bir ilkokul öğretmeninin 6 çocuğundan, 26 Haziran
1940 Kaman Ömer Hacılı Köyü doğumlu, Mucur nüfusuna kayıtlı olanı...
1963’te Ankara Hukuk
Fakültesi’nden mezuniyet... 1967’de Danıştay’da tetkik hakimi, 1982’de Danıştay Savcısı,
1985’te Danıştay üyesi, 1989’da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Asıl üyesi,
1992’de Anayasa Mahkemesi Asıl Üyesi, 1998’de Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve
2000’de Anayasa Mahkemesi Başkanı...
Türkiye ve Ortadoğu Kamu Yönetimi ve Paris Milletlerarası Kamu
Yönetimi enstitülerinde öğrenim, Fransız Danıştayı’nda staj... Mustafa Bumin,
özel yaşamında çok güler yüzlü, çok konuşkan, çok tonton, çok sıcak; ağzından
bal damlıyor. Emekli ilkokul öğretmeni 41 yıllık eşi Nebahat Bumin, aynı
zamanda başarılı bir ressam. İki kızından büyüğü Hülya, Deniz Kuvvetleri’nde
kıdemli yüzbaşı rütbesiyle doktor, Hale ise Vakıflar Bankası avukatlarından.
Bumin, Pınar, Bora ve Talya adlı 4 sevgili torunu var. Buminler’in
lojman villasının yemyeşil çimenlerle, rengarenk çiçeklerle bezeli bahçesinde
kayısıdan şeftaliye, eriğe kadar onlarca meyve ağacı var. Bütün
bunların hepsini, elinde kazma kürekle Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 nolu yetkilisi
kendi elleriyle yapmış. Bal dök yala evin duvarlarında Nebahat hanımın yaptığı
yağlıboya tablolar var.
Koskoca Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın çalışma odasını görseniz,
hayretten küçük dilinizi yutarsınız. Küçücük bir oda, köhne küçük bir tahta
masa, küçük bir kütüphane ve sandalye. Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 numarası,
evinin ve özel yaşamının kapısını ilk kez bize açtı. Gelecek yıl emeklilikle
sona erecek meslek hayatında gördüklerini, yaşadıklarını saatler boyu bütün
açıklığıyla anlattı. Eleştirilerini, görüşlerini aktarırken lafı hiç evirip
çevirmedi, kimselere şirin görünmeye çalışmadı. Mustafa Bumin’in gerçekleri o
kadar acıydı ki, Nebahat Hanımefendinin enfes suböreklerinin, limonlu,
çikolatalı pastalarının bile tadını alamadık. İşte Türk adaletinin zirvesindeki
adamın sözleri.
Pek çok yetkili kişi, yargıyı sadece kendileri söz konusu olduğunda
hatırlar. Makamına otururken yargıyı hiç aklına getirmez. Ne zaman ki,
görevlerinden alınırlar, o zaman yandım diyerek bize koşarlar.
Vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten,
kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama
yapmasını sağlayan güç. Cüzdan:
Cebe girecek büyüklükte, para ve káğıt koymaya yarar küçük çanta.
- Bir ülkede yargı biterse
her şey biter, bunu herkes iyi bilmeli, gidişat hiç iyi değil. Hakimlerimiz,
savcılarımız, baştan sona bütün adli personel geçim sıkıntısı çekiyor,
hiçbirinde iç huzuru yok. Mesleğimin giderek erozyona uğruyor olmasından
büyük üzüntü duyuyorum. Ben süresini tamamlayıp emeklilik aşamasına
gelmiş bir insanım, kendim için bir beklentim yok. Niye bir
maliye, bir Merkez Bankası şefinin sahip olduğu mali imkanlara Anayasa
Mahkemesi Başkanı sahip değil?
MAAŞIM NE KADAR BİLİYOR MUSUNUZ
Bugün bir milletvekilinin maaşı herhalde 6 milyar civarında, benim
maaşım 3 milyarın altında. Ben onların aldıklarına çok demiyorum,
bizimkiler az diyorum. Yener
Bey, dilenmiyoruz, ulufe beklemiyoruz, sadece hakkımızı istiyoruz.
İzin versem benim mensuplarımın yüzde 80’i başka kurumlara
gidecek, nedeni sadece maddiyat. Halbuki burası memurlar için bir cazibe
merkezi olmalı, ne kadar acı değil mi? Yargıçlık bugün herkesin arzu ettiği,
özendiği bir meslek olmaktan çıktı. Bırakın zenginlerinkileri,
iyi bir orta öğrenim yapmış ailelerin çocukları yargıya girmiyor. Diyelim
adli yargıya girdi, 2 sene staj yaptıktan sonra 5. bölgeye, mesela Çukurca’ya
gidecek. Alacağı maaş 750 milyon lira, hangi ana baba çocuğunu gönderir? Mülakata giren; ‘Maliye’ye,
TRT’ye giremedim, hiç olmazsa hakim olayım’ diyorsa mesele
bitmiştir.
Hakimler, savcılar ve de yargı nice halde derseniz...
- Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğim sırasında
İstanbul’a tayini çıktığı için karşımda hüngür hüngür ağlayan meslektaşlarımı
çok gördüm. 1’inci sınıfa yeni ayrılmış bir hakim 1 milyar 200 milyon
lira maaş alır. Gider gitmez asla bir lojmana girmesi söz konusu değildir. Ücra
yerlerde 300-400 milyona bir kiralık ev bulup kıt kanaat yaşamak zorundadır.
Böyle hakimlik, böyle yargı olur mu?
Ne yazık ki, bu ülkenin
insanları da kendi haklarına sahip çıkmıyor. Haklarının,
özgürlüklerinin gelişmesi için çaba sarf ettiğimiz insanlarımız sessiz. Halbuki
siyasi partilere tepki koyacak, benim mahkemelerim çok daha insanca olmalı
diyecek. Pek çok etkili
ve yetkili, yargıyı sadece kendileri söz konusu olduğunda hatırlar.
Makamlarında otururlarken yargı hiç akıllarına gelmez.
YARGININ AĞIRLIĞI SİYASİLERİN İŞİ
Yargının ağır işlemesi iktidarın işine geliyor. Nice iktidarlar
geldi geçti, hiçbiri derde derman bulamadı.
- Bir mahkemede yargılama
yıllarca devam ediyorsa, hakkınızı almak için yargıya gitmekte tereddüt
ediyorsanız, yandınız demektir. Bence
siyasi iktidarlar bunları bilerek ve isteyerek düzeltmiyor. Çünkü yargının ağır
işlemesinde siyasi iktidarın, yöneticilerin çok menfaati var. Meslek hayatımın çok büyük bir
bölümü Danıştay’da geçtiği için çok yakından bilirim, iktidarlar adaletin geç
işlemesinden fevkalade memnundur. Hangi siyasi eğilimde olursa
olsun, hiçbir iktidar kendi yetkilerinin paylaşımından hoşlanmaz,
denetlenmesinden ise nefret eder. Hepsi sadece kendi doğrularına
inanır, kendi istediklerini yapar. Adalet ağır, hantal çalışacak
ki, onlar da rahat rahat işlerini yürütsün. Cumhuriyetin ilk yıllarında
genel bütçeden yargıya ayrılan pay yüzde 4 idi, şimdi ise yüzde 0,7. Bununla mı
yargı düzetilecek?
Telekomun özelleşmemesine yanarım
- Özelleştirme davalarında benim çok muhalefetlerim oldu; mesela
Telekom konusunda Başkan Yekta Bey’le Sezer’in görüşlerini hiç tasvip etmedim,
karşı oy kullandım. Yener Bey, çok doğru yaptığımı bugün daha iyi anlıyorum,
Telekom o zaman 20 milyar dolar ediyordu, şimdi indi 2 milyara. Arkadaşlara
şunu anlatamadığıma yanarım; bütün idari işlemler kamu yararına tesis edilmek
zorundadır. Edilmez ise bunun yargı denetimi idari yargıya aittir, Danıştay
gereğini yapar.
Hiçbir iktidar denetlenmekten hoşlanmaz. Hepsi kendi doğrularına inanır, kendi
istediklerini yapar. Adalet ağır çalışacak ki, onlar da rahat rahat işlerini
yürütsün.
Eşiyle hemşeri olan Mustafa Bumin, Nebahat hanımefendi Yozgat Kız
İlköğretmen Okulu’nu bitirir bitirmez 1963’te evlenmiş. Türk adaletinin
zirvesindeki adam ‘Eşimin hayatında hep resim vardı, emekli olduktan sonra da
var. Yağlıboya tablolarının sayısı 200’ü aşkın’ diyor.
Siyasi partiler mallarını
paravan şirketlerde saklıyor
- Anayasa Mahkemesi siyasi partileri mali denetleme görevini maalesef
gereği gibi yapamıyor, yapamaz da. Gereği gibi yapılabilmesi en az 200 inceleme
elemanına ihtiyacımız var. Bildiğiniz
gibi vergi hukukunda kanıt inceleme müessesesi vardır, sizin giderinizin onun
için gider olup olmadığına bakacaksınız. Bunu yapmayıp, sadece belgelerle
yetinirseniz, her şeyi mükemmel sanabilirsiniz. Zaten bizim partilerimiz
bu işi çok iyi biliyor, giderlerle gelirleri öyle güzel denkliyorlar ki.
Marjinal partilerin hiçbiri mal varlığına sahip değil, hatta MHP bile.
Refah’ın, Fazilet’in mal varlığı sıfır. Bir paravan şirket kurup malları onun
üzerinde gösteriyorlar. Kendileri de sanki bu şirketin bürolarındaki kiracılar
oluyor. Parti kapatılırsa değişen sadece tabela oluyor, sonra adını değiştir
yola aynen devam.
Anayasa’nın 90. maddesi değiştirilmeli
- Anayasanın 90. maddesi kesinlikle bir an önce değişmeli, yani
uluslararası anlaşmaların ulusal yasalarımızın üstünde yer alması kabul
edilmeli. Yener Bey, bu egemenlik hakkının devri değildir, karşılıklı
fedakarlıktır. Bu egemenlik hakkını zaten Uluslararası Adalet Divanı’na devretmedik
mi? Bu yapılmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kural ihlali
yapan ülkeler sıralamasında en başta olmaya devam ederiz. Güneydoğu
olayları bitti de, ancak 5. sıraya inebildik. AİHM Başkanı Luzius Wildhaber’le
iki kardeş gibiyiz, birlikte çok enteresan anılarımız var. Kendisiyle her
buluşmamızda birlikte neler yapabileceğimizi konuşuruz. O da ilk başta 90.
maddenin değişmesi gerektiğini söylüyor. 90. maddeye sadece ‘Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi yasaların üstündedir’ desinler bitti, diğerlerine ihtiyaç
yok. Luzius bir de mahkemelerin uygulama ve içtihatlarda olabildiği
kadar sözleşmeden yana yorum yapmalarını istiyor.
YARIN: ANAYASA MAHKEMESİ’NDEKİ ‘ERKEKSEN DIŞARI GEL’
KAVGALARI
https://www.hurriyet.com.tr/bakan-mufettisi-tarafli-222743
YENER SUSOY…HÜRRİYET….
Bakan müfettişi taraflı
4 Mayıs 2004
· Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, Yener Süsoy’a yaptığı açıklamalarında taraf tutan müfettişler olduğunu söyledi. Bumin, özellikle bakanların gönderdiği müfettişlerin taraf tuttuğuna dikkat çekti.
Yüce mahkemelerimiz gerçekten
bağımsız mı diye merak ediyorsanız...
- Yüksek Mahkemeler tam
anlamıyla bağımsız, ama yerel mahkemelerin sıkıntıları var. Mesela
bakanın gönderdiği müfettiş pekala taraflı olabiliyor. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğim sırasında bunun çok örneğini gördüm. Diyelim
müfettiş gidip 15 kişinin ifadesini aldı. Bunların 12’si o hakim, savcı için
fevkalade dedi, 3 tanesi de olumsuz söyledi.
Müfettişin 12’yi atıp sadece 3 olumsuzu getirmesi mümkün. Bunun
için 1981 öncesinde olduğu gibi teftiş kurulunun, HSYK sekretaryasının Adalet
Bakanlığı’ndan alınması şart. Adalet Bakanı’yla müsteşarının buralarda
bulunmaması lazım, sadece 2 oyları varmış gibi görünüyor ama, aslı öyle değil. Bütün
bakanlar çok akıllı, çok zeki insanlardır, karşılarındakilerin zaaflarını çok
iyi bilirler. Bakanlığın sahip olduğu imkanları kullanıp yanlarına 2 oy daha
eklemeleri çok zor değil.
‘Erkeksen çık’ kavgası
Anayasa Mahkemesi üyeleri de sonuçta birer insan, toplantılarda
hiç mi kavga olmaz, şaka yapılmaz...
- Geçmişte Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında tartışmalar, birbirine
girmeler çok olmuştur. Hatta ceketlerini çıkarıp ‘Erkeksen
çık dışarı, orada görüşelim’ diyenler
bile görülmüştür. Üyelik yıllarımda da çok sert, çok kırıcı tartışmalara tanık
oldum. Ben başkan seçilince arkadaşlara ‘Yapım gereği benim bulunduğum yerde
kavga olmaz, bunu iyice aklınıza koyun’ dedim. Asla kavga fırsatı vermem, öyle
bir ortam hazırlandığı an müzakereyi bırakırım. Karşında konuşanın fikrine
saçma deme; dinle, sonunda ben senin gibi düşünmüyorum de. Düşüncenin saçması
olmaz, bugün saçma dediğine belki yarın sen de katılırsın. Toplantılarımız
sırasında şaka da yapılır, fıkra da anlatılır, kavga gürültü olmaz.
ÖZAL’IN ADAMI DEĞİLİM
Ben söyleyenlerin yalancısıyım, özür dilerim Sayın Başkan ama...
- Beni seçti diye nereden Turgut Özal’ın adamı oluyorum Yener Bey?
Kendisini bir vatandaş ne kadar tanıyorsa ben de o kadar tanırım. Hiçbir yerde,
hiçbir türlü beraberliğimiz olmadı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder