10.2.2021
BB 11/21
Askerî Güvenlik Bölgesi Şerhi Konulması Sonucu Taşınmazlarda
Oluşan Değer Kaybının Karşılanmaması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi
Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulu 29/12/2020 tarihinde, Cemal Taş ve
Diğerleri (B. No: 2016/3316) başvurusunda, Anayasanın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
vermiştir. |
Olaylar
Taşınmazları üzerine askerî
güvenlik bölgesi şerhi konulan başvurucular, Millî Savunma Bakanlığına
(İdare) gönderdikleri ihtarname ile bu şerhin kaldırılması veya taşınmazın
kamulaştırılması talebinde bulunmuştur. Başvuruları reddedilen başvurucular, bu
işlemin iptali istemiyle İdare aleyhine dava açmış, İdare Mahkemesi davayı
reddetmiştir. Başvurucular, Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuş ve bilirkişi
raporuyla taşınmazlardaki değer kaybı tespit edilmiştir. Başvurucular,
taşınmazlarının üzerine site yapılması için Belediyeden izin talebinde bulunmuş
fakat bu istekleri yapılacak binaların askerî tesisin gizliliği, güvenliği,
savunulması ve harekâtına karşı tehdit teşkil edebileceği ve aynı zamanda söz
konusu bölgede bulunan mevzinin atış kavsinde bulunacağı gerekçesiyle kabul
edilmemiştir. Başvurucular, söz konusu şerh nedeniyle taşınmazların imar sınırı
içine alınamadığı ve şerhin kaldırılması için yapılan başvuruların neticesiz
kaldığı gerekçesiyle delil tespiti dosyasında değer kaybı olarak belirlenen
miktarın yasal faizi ile birlikte İdareden tazmini istemiyle dava açmıştır.
İdare Mahkemesi davayı reddetmiş ve karar Danıştay tarafından onanmıştır.
İddialar
Başvurucular, taşınmazlarının
tapu kaydına askerî güvenlik bölgesi şerhi konulması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucular, taşınmazlarına
konulan askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle ortaya çıkan
zararın karşılanmamasından yakınmaktadır.
Başvurucuların taşınmazlarının
sadece belirli amaçlarla kullanılmasına ilişkin kısıtlama ile belirli kişilere
devir ve kira yasağı getirilmesinin yanında askerî güvenlik bölgesi ilan
edilmesiyle taşınmazların özel konumu gözetilerek fiilî bir yapılaşma yasağının
da uygulandığı görülmektedir.
Askerî tesislerin kurulması ve
güvenliğinin sağlanması için konulan askerî güvenlik bölgesi şerhi dolayısıyla
uygulanan kısıtlamaların millî güvenliğin sağlanması yönünde kamu yararına
dayalı meşru bir amacın gerçekleştirilmesi için elverişli ve gerekli olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Uygulanan şerhle
başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta derece mahkemeleri
-başvurucular taşınmazları tarım yapmak suretiyle kullandıklarından- henüz
gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan zararların idarelerce tazminine
olanak bulunmadığından yola çıkarak davayı reddetmiştir. Başvurucular ise
anılan şerh sonrasında taşınmazların ekonomik değerinde azalma meydana
geldiğini öne sürmüştür.
Başvurucuların murisi 1995
yılında konulan söz konusu şerhten önce taşınmazları edinmiştir. Dolayısıyla
başvurucuların edinme tarihinde bu sınırlamayı öngörebilmeleri mümkün değildir.
Aynı bölgede yer alan ve askerî tesise sınır olmayan diğer taşınmazlara
yapılaşma izni verilmiş ancak başvurucuların taşınmazlarına askerî
güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle imar izni verilmediği gibi
taşınmazların konumu nedeniyle İdarece fiilî bir yapılaşma yasağı da
uygulanmıştır. Yaklaşık yirmi beş yıldır devam eden şerh nedeniyle
taşınmazların maruz kaldıkları kısıtlamaların daha ne kadar süreceği belirsiz
ve öngörülemez bir zamana bırakılmıştır.
Kamu makamlarının şerhin
kaldırılması veya taşınmazların kamulaştırılması hususunda 2565 sayılı Kanun ve
Yönetmelik hükümleri uyarınca takdir yetkisi bulunmaktadır. Fakat kamu
makamları bu yetki kapsamında başvurucuların şikâyetlerini ortadan kaldıracak
şekilde bir işlem tesis etmemiştir. Kamu makamları, kamulaştırılmasına gerek
görmedikleri bu durumdaki taşınmazlar için makul kabul edilebilecek ölçüde bir
tazminat ödemek suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin adil dengeyi
bozmasının önüne geçebilecektir.
Dolayısıyla, çevresinde bulunan
taşınmazlar imara açıldığı hâlde askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle
imara açılamayan ve fiilî yapılaşma yasağı da uygulanan taşınmazlar nedeniyle
başvurucuların bir zararlarının olduğu açıktır.
Derece mahkemelerinin henüz
gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan zararların tazminine olanak
bulunmadığına yönelik yorumu başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yüklemiştir. Bu durumda müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan
gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.😁 |
ASKERİ
GÜVENLİK
BÖLGESİ ŞERHİ KONULMASI SONUCU
TAŞINMAZLARDA OLUŞAN DEĞER KAYBININ KARŞILANMAMASI
NEDENİYLE
MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLMESİ
10.2.2021
BB 11/21
Askerî Güvenlik Bölgesi Şerhi Konulması Sonucu Taşınmazlarda Oluşan Değer Kaybının Karşılanmaması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi
Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulu 29/12/2020 tarihinde, Cemal Taş ve
Diğerleri (B. No: 2016/3316) başvurusunda, Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Taşınmazları üzerine askerî güvenlik bölgesi şerhi konulan başvurucular, Millî
Savunma Bakanlığına (İdare) gönderdikleri
ihtarname ile bu şerhin kaldırılması veya taşınmazın kamulaştırılması talebinde
bulunmuştur. Başvuruları reddedilen başvurucular, bu işlemin iptali
istemiyle İdare aleyhine dava açmış, İdare Mahkemesi davayı reddetmiştir. Başvurucular,
Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuş ve bilirkişi raporuyla
taşınmazlardaki değer kaybı tespit edilmiştir. Başvurucular, taşınmazlarının
üzerine site yapılması için Belediyeden izin talebinde bulunmuş fakat bu
istekleri yapılacak binaların askerî tesisin gizliliği, güvenliği, savunulması
ve harekâtına karşı tehdit teşkil edebileceği ve aynı zamanda söz konusu
bölgede bulunan mevzinin atış kavsinde bulunacağı gerekçesiyle kabul
edilmemiştir. Başvurucular, söz konusu şerh nedeniyle taşınmazların imar
sınırı içine alınamadığı ve şerhin kaldırılması için yapılan başvuruların
neticesiz kaldığı gerekçesiyle delil tespiti dosyasında değer kaybı olarak
belirlenen miktarın yasal
faizi ile birlikte İdareden tazmini istemiyle dava açmıştır. İdare
Mahkemesi davayı reddetmiş ve karar Danıştay tarafından onanmıştır.
İddialar
Başvurucular, taşınmazlarının tapu kaydına askerî güvenlik
bölgesi şerhi konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
Mahkemenin
Değerlendirmesi
Başvurucular, taşınmazlarına konulan askerî
güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle ortaya çıkan zararın
karşılanmamasından yakınmaktadır.
Başvurucuların taşınmazlarının sadece belirli amaçlarla kullanılmasına ilişkin
kısıtlama ile belirli kişilere devir ve kira yasağı getirilmesinin yanında
askerî güvenlik bölgesi ilan edilmesiyle taşınmazların özel konumu gözetilerek
fiilî bir yapılaşma yasağının da uygulandığı görülmektedir.
Askerî tesislerin kurulması ve
güvenliğinin sağlanması için konulan askerî güvenlik bölgesi şerhi dolayısıyla
uygulanan kısıtlamaların
millî güvenliğin sağlanması yönünde kamu yararına dayalı meşru bir amacın
gerçekleştirilmesi için elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu
nedenle müdahalenin
ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır.
Uygulanan şerhle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip
yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta derece mahkemeleri
-başvurucular taşınmazları tarım yapmak suretiyle kullandıklarından- henüz gerçekleşmeyen ve
gerçekleşmesi muhtemel olan zararların idarelerce tazminine olanak
bulunmadığından yola çıkarak davayı reddetmiştir. Başvurucular ise
anılan şerh sonrasında taşınmazların ekonomik değerinde azalma meydana
geldiğini öne sürmüştür.
Başvurucuların murisi 1995 yılında
konulan söz konusu şerhten önce taşınmazları edinmiştir. Dolayısıyla
başvurucuların edinme tarihinde bu sınırlamayı öngörebilmeleri mümkün değildir.
Aynı
bölgede yer alan ve askerî tesise sınır olmayan diğer taşınmazlara yapılaşma
izni verilmiş ancak başvurucuların taşınmazlarına askerî güvenlik
bölgesi şerhi nedeniyle imar izni verilmediği gibi taşınmazların
konumu nedeniyle İdarece fiilî bir yapılaşma yasağı da uygulanmıştır. Yaklaşık
yirmi beş yıldır devam eden şerh nedeniyle taşınmazların maruz kaldıkları
kısıtlamaların daha ne kadar süreceği belirsiz ve öngörülemez bir zamana
bırakılmıştır.
Kamu makamlarının şerhin
kaldırılması veya taşınmazların kamulaştırılması hususunda 2565 sayılı Kanun ve
Yönetmelik hükümleri uyarınca takdir yetkisi bulunmaktadır. Fakat kamu makamları bu yetki
kapsamında başvurucuların şikâyetlerini ortadan kaldıracak şekilde bir işlem
tesis etmemiştir. Kamu
makamları, kamulaştırılmasına gerek görmedikleri bu durumdaki taşınmazlar için
makul kabul edilebilecek ölçüde bir tazminat ödemek suretiyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin adil dengeyi bozmasının önüne geçebilecektir.
Dolayısıyla, çevresinde bulunan
taşınmazlar imara açıldığı hâlde askerî güvenlik bölgesi şerhi nedeniyle
imara açılamayan ve fiilî yapılaşma yasağı da uygulanan taşınmazlar nedeniyle
başvurucuların bir zararlarının olduğu açıktır.
Derece mahkemelerinin henüz
gerçekleşmeyen ve gerçekleşmesi muhtemel olan zararların tazminine olanak
bulunmadığına yönelik yorumu başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yüklemiştir.
Bu durumda müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan
gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu
Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış
olup bağlayıcı değildir. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder