4 Ağustos 2019 Pazar




...........................BABAMDAN.............
....................DERS ÜSTÜNE DERS.....
.........PARANIN DEĞERİ.....
Babam ticaretle uğraşırdı. Ticarette başarının doğruluktan geçtiğini anlatırdı. Paranın kıymetli olduğunu, paranın kıymetini bilmek gerektiğini söylerdi. Para harcamasını bilmeyen, para kazanamaz derdi. Ne yaparsan yap, sonunda doğru kal da derdi.
Yine 1950/60 yıllar, o dönemde para kıttı , borç alacak adam ise hiç yoktu. İnsanlar para ihtiyaçlarını belli kişilerden borç alarak temin ederdi. Babam çok küçük miktarlarda ihtiyaçları karşılardı; hastalık, gurbet ve zaruri ihtiyaçlar için yardım ederdi. Karadeniz'de bağı bahçesi olanların üretimden elde ettikleri paraları olurdu. Yakın aileler, köylüler, akrabalar kendi aralarında borç alıp verirlerdi.
Ticaret erbabının parası genel olarak ticaretin içinde dönerdi. Babam köyünde ticaretle uğraşan neredeyse 3 kişiden biriydi. Köylünün, halkın paraya ihtiyacı olunca, elinde para dolaşan kim varsa o aklına gelirdi. Babam da elinde para dolaşanlardan biriydi. Bu yüzden hastası olanlar, gurbete çalışmaya gidenler, evinde ekmek problemi olanlar babama gelirlerdi. Babam her durumda borç vermezdi.
Babamın borç para vermek için şartları/ölçüleri vardı: Ya HASTAN OLACAK, ya GURBETE PARA KAZANMAYA ÇIKACAKSIN, ya da EVİNDE EKMEK PROBLEMİN OLACAKTI.
Babamın imkanları dardı. Karınca kaderince herkesin ihtiyacına yetişmeye çalışırdı. Hastası olan, hastasını nereye götürecek, hangi hekime gidecek, kaç gün kalacak, hepsini öğrenir, yol, yemek, doktor, gerekiyorsa otel ve diğer masraflarını tek tek yazar, toplar borç verecek parayı bu kriterlere göre verirdi. Gurbete gideceklere, ne zaman, nereye, kiminle, ne için, nasıl, gideceğini sorar, onlara da belirlediği ihtiyaçlarına göre imkanı varsa ödünç para verirdi. Evinde ekmek problemi olana para vermek yerine, o dönemin ekmeği mısırı alır, evine gönderirdi.
Babam her gün yaptığı işin hesabını deftere tarihleriyle yazardı. Hesabını kitabını osmalıca yazı ve rakamlarla yapardı. 1968'Lİ yıllarda, 18 yaşına gelmiş bir delikanlıydım. Yaz dönemlerinde Tokat'tan Fatsa'ya yaz yardımına geliyordum. Babamın defterlerini kurcalamaya, dükkanın işlerini gözlemlemeye başladım. Tokat'ta Osmancılaya merak sarmış, öğrenmiştim de. Babamın defterlerinden birinin sayfalarını çevirirken, dikkatli bakınca tanıdık isimleri farkettim. Aldıkları borçların tarihleri de vardı. Oldukça zaman geçmiş, paralar ödenmemişti. Gençliğin verdiği heyecanla annemin yanında söylenmeye başladım. ''Bu nasıl iş, falan kaç yıl önce para almış, ödememiş, filanca şu kadar almış , borcunu ödememiş vs. diyerek, kendimi anneme duyurmaya başlamıştım. Sonunda gürleyerek,'' Ben bu paraları almasını bilirim.'' dedim. Annem ürkmüştü. Babam Fatsa'dan gelir gelmez '' benim söylediklerimi ''yetiştirdi babama. Bu defa gürleme sırası babama gelmişti. Mutfaktan, üst kat merdivenlerine doğru yürürken, '' Kim oluyormuş da benim borç verdiğim paraları tahsil edecekmiş, gitsin kazansın, borç versin parasını tahsil etsin.'' anlamına gelen sözler söyleyerek üst kadın divanına uzandı. Ürktüm doğrusu, ben ''aferin oğlum, ne güzel düşünmüşsün'' diyeceğini düşünürken, başıma neler gelmişti.
Esasında, belki de, hiç kimse ile bu konuları konuşmayacaktım , borcu tahsil etme gibi bir şey de yapacak değildim. Gençliğin verdiği, kendini tanıtma, anlatma davranışları idi, benim yaptığım.
Yıllar sonra bu konuyu babama hatırlattım. O kadar alacağın varken, seni kaç yıllar oyalamışlarken, geriye dönüp de alacaklarını neden istemiyordun ? Babam , ''Ben alacaklarımı almak istemiyordum ki !. Alacağım 10 lirayı aldığımda, o kişiye, bir müddet sonra gelip benden 20 lira, 50 lira, 100 lira isteme hakkını vermiş olacaktım. Halbuki o şahıs borcunu ödemediği için, ikinci defa bana gelip borç isteyemiyordu. Ben de, 10 lira alacağımı feda edip, benden borcunu ödediğinde isteyebileceği ilave miktarı cebimde bırakıyordum.'' dedi.
Babam ticaretle uğraşırdı, başarının doğru olmaktan geçtiğini anlatırdı. Paranın kıymetli olduğunu, paranın kıymetini bilmek gerektiğini söylerdi. Para harcamasını bilmeyenin, para kazanamayacağını da söylerdi.
Bu konuda bakın FRANKLİN ne diyor..''Paranın değerini öğrenmek isterseniz, borç almaya çalışın."
Yorumlar
  • Sinan İnanlı ''Paranın değerini öğrenmek isterseniz, borç almaya çalışın."
  • Keydal Ailesi Çetin Keydal Muhtemelen defter yok olmuştur. Aslın da defterdeki borçtan öte defterin manevi degeri ve hatta o defter bugün olsa o defter den öğrenecek çok şeyler olur du manevi olarak manevi degeri zaten tartışılmaz. Bugün geçmiş aile bireylerin den kalan hatıralar yok 
    Burada paranın degerini ölçmek yerine manevi degerlere bakmak sanki daha doğru olur. Çünkü o defterde manevi degerler.
  • Semih Şahin 'Ben alacaklarımı almak istemiyordum ki !. Alacağım 10 lirayı aldığımda, o kişiye bir müddet sonra gelip benden 20 lira, 50 lira, 100 lira isteme hakkını vermiş olacaktım. Halbuki o şahıs borcunu ödemediği için, ikinci defa bana gelip borç isteyemiyordu. Ben de, 10 lira alacağımı feda edip, benden borcunu ödediğinde isteyebileceği ilave miktarı cebimde bırakıyordum.''
    2
  • Semahittin Gündoğdu Mekanı cennet oksun bildiğim kadarıyla yardım severdi Bahri amca . Paylaşımı okuyunca Bahri amcayı hayalimde canlandırdık .Teşekkür ederim sizlere
  • Nurol Sarıçiçek ..........PARA HARCAMAK

    1. Para harcamak değil aslolan parayı kullanmak,

    2. Parayı ihtiyaçların ve ihtiyaçları için israf etmeden kullanmak,
    3. Kolay iş değil; önce gözün, ruhun dolmuş olmalı, ihtiyaçları bilmelisin...!
    4. Sonra paran olmalı ki; harcamasını öğrenmelisin...
    5. Sahi; kazanmayı öğrenemeden harcamayı öğrenmezsin ki!
    2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder